MANTARLAR
Ahmet
Kastamonu’da bir köyde yaşıyordu. Tüm hayatı köyde geçiyordu. Köydeki okula
gidiyor, okuldan sonra da ev işlerine yardım ediyordu. Yaz tatilinde ise en
büyük görevi, hayvanları otlatmaktı.
Ahmet köyün en becerikli çobanıydı. 37 tane inekleri vardı. Köpeği Havhav ile birlikte, sürüyü çok güzel kontrol ederdi. Sabahtan çıkarlar, akşama dek çayırlarda kalırlardı. Bazen ormana giderler, bazen piknik alanlarında gezerlerdi.
Her
gün birbirinin aynıydı. Ahmet her gün aynı şeyleri yapmaktan sıkılmıştı. “Keşke
bir değişiklik olsa!” diye hayaller kurardı. Ama Ahmet’in hayatında hiçbir
değişiklik olmadı. Tâ ki, çok sıcak bir temmuz gününe kadar. Temmuz’un 19’u,
Ahmet’in hayatının en unutulmaz günü olmuştu.
Aslında
her şey çok sıradan başlamıştı. Güneş doğmuş, horozlar ötmüş, Ahmet uyanmıştı.
Güzel ve sağlıklı köy kahvaltısını yapmıştı. Havhav ile birlikte 37 ineği
alarak otlatmaya çıkmıştı. Ormanın yakınına gideceklerdi. Bugün orayı seçmişti
Ahmet. Gittiklerinde hayvanlar otlağa yayıldı. Havhav büyük bir ağacın dibine
uzandı ve gözcülüğe başladı.
Ahmet,
çantasından kitabını çıkardı. Kitabın son 50 sayfası kalmıştı. Heyecanla
kitabını okumaya başladı. Kitabı bitirdi ve ayağa kalkıp biraz gezinmeye
başladı. O sırada, tüm hayatını değiştirecek olan mantarı gördü. Şimdiye kadar
hiç görmediği lacivert renkli bir mantardı bu. Üzerinde sarı benekler vardı.
“Acaba zehirli midir?” diye geçirdi içinden. Her mantarın yenmeyeceğini
öğrenmişti. Dikkatle bakınca, aynı mantarlardan altı tane buldu. Mantarları
dikkatlice eline aldı. Cebinden çıkardığı bir örtüye sardı ve mantarları
çantasına koydu.
Aradan
zaman geçti, ama mantarlar aklından çıkmadı. Birini eline alıp, hayvanlardan en
sevdiğine uzattı. Hayvan önce mantarı kokladı. Sonra ağzına alıp yemeye
başladı. Sonra değişik bir şey oldu. Hayvan bir anda yere oturdu. Kafasını sağa
sola sallamaya başladı. Ahmet çok korktu. Mantarın etkisi olduğunu anladı. Ama
sonra inek yerden kalktı ve Ahmet’in yüzünü yalamaya başladı. Onu böyle gören
Ahmet, biraz sakinleşti. Çantasının yanına doğru gitti. Arkasını dönünce de,
ineğin onun peşinden geldiğini gördü. Nereye yürürse yürüsün, inek peşinden
geliyordu. Bu durum, Ahmet’in çok hoşuna gitti.
Ahmet,
etçil olmasına rağmen Havhav’a da bir mantar uzattı. Lacivert renkli mantarı
iyice kokladıktan sonra o da yedi. Tıpkı inekte olduğu gibi, Havhav da önce
yere oturdu. Sonra ayağa kalkıp Ahmet’in yüzünü yalamaya başladı. O da artık
Ahmet’ten hiç ayrılmıyordu. Ahmet, mantarın bağlayıcı özelliği olduğunu anladı.
Hemen sürüyü eve götürdü.
Erken
gelmelerine şaşıran annesi, hemen oğlunu karşıladı. Ahmet hemen annesine mantarları
anlattı. Annesi pek inanmadı ama denemek istedi. Sürekli kavga eden iki komşusu
vardı. Mantarı onlara ikram etmek istedi. İki komşuyu da davet edip, mantarı
yedirdi. İki kadın da önce başlarını sağa sola salladı. Sonra da ayağa kalkıp
birbirlerine sarılarak barıştılar.
Ahmet
ve annesi olanlara çok şaşırdılar. Mantarın etkisinden iyice emin olmuşlardı. Demek
ki mantar, varlıklar arasındaki sevgiyi ve bağlılığı arttırıyordu. Akşam babası
geldiğinde ona da anlattılar. Babası kalan mantarları doğru şekilde
kullanmalarını söyledi. Hemen bir plan yaptılar.
Birkaç
gün sonra köylerinde bir ziyafet verdiler. Köylerinde ne kadar kavgalı kişi
varsa topladılar. Kalan üç mantarın hepsini yemeklerin içine kattılar. Yemek
başlarken birbirlerine kızgınlıkla baktı misafirler. Fakat yemek ortasında
hepsinin yüzü güldü. Yemek sonunda ise, kalkıp birbirlerine sarıldılar.
Sarı-lacivert
renkli esrarengiz mantarlar, insanlar arasındaki tüm küskünlüklere son
veriyordu. Yemekten sonra herkesin birbiriyle barıştığını gören yöneticiler,
Ahmetlerin evine geldiler. Ahmet’in babasına, bir yemekte bu kadar kişiyi nasıl
barıştırdığını sordular. Ahmet’in babası, gelenlere mantarlardan bahsetti.
Mantarların, yiyenler arasındaki sevgi bağını güçlendirdiğini söyledi.
Dünya
üzerinde birçok yerde kavga ve savaş vardı. Yöneticiler, mantar sayesinde
bunları bitirebileceklerini düşündü. Güzel bir plan yaptılar ve insanlara
mantarları fark ettirmeden yedirmenin bir yolunu buldular. Ertesi gün Ahmet ile
birlikte mantarları topladığı yere gittiler. Tüm ormanı arayıp, aynı
mantarlardan kilolarca topladılar. Bir basın toplantısı düzenleyip, köylerindeki
meşhur mantarın her hastalığa iyi geldiğini söylediler. Mantardan yapılan
yemekleri herkese ikram ettiler. Bir kooperatif şirketi kurdular. Mantarları
çok ucuz bir fiyattan satmaya başladılar.
İnsanlar
mantarı yediklerinde, etrafa sevgiyle bakmaya başladı. Sevgi, aslında tüm
hastalıkların ilacıydı. Sevgi yayıldıkça, insanların sağlıkları düzelmeye
başladı. Sağlığı düzelen herkes, mantarları başkalarına tavsiye etti. Mantarın
ünü artınca, daha fazla mantar gerekti. Çiftçiler de mantarı köylerinde yetiştirmeye
başladı. Köylüler, sevgi yayan mantarlar sayesinde yeni bir gelir kapısına
sahip oldu.
Kastamonu’dan tüm Türkiye’ye yayılan mantarlar sayesinde, ülkedeki şiddet birdenbire azaldı. Suç oranları düştü ve insanlar arasındaki bağlılık arttı. Ülke 83 milyonluk bir aileye dönüştü. Ahmet tüm bu olanlara inanamıyordu. Bir mantarın bunları başarması onu çok şaşırttı. Yöneticiler kendisini tebrik etmek için geldiklerine çok mutlu oldu. Ona bir yardım derneği kurulacağını ve kurucusu olarak kendisini düşündüklerini söylediler. Mantarlardan kazanılan para bu derneğe aktarılacaktı. Bu dernek ile binlerce kişiye yardım edilecekti. İneği ve köpeği hâlâ yanından ayrılmıyordu. Gazeteciler, ikisi de yüzünü yalarken Ahmet’in fotoğrafını çektiler. “Mutluluğun Kahramanı” diye haber yapacaklardı.
Fotoğraf
çekimi bitti, ama Havhav hâlâ yüzünü yalıyordu. Havhav yalamayı bir türlü bırakmadı.
Ahmet de onu uzaklaştırmak için ellerini kullanmak zorunda kaldı. İşte o an
kendine geldi. Elinde kitap, hayvanların arasında uyuyakalmıştı. Hayvanlar
otlayama devam ediyordu, ama vakit öğleyi çoktan geçmişti. Ahmet her şeyin bir
rüya olduğunu anladı, çok üzüldü. “Keşke rüyalar gerçek olsa!” diye düşündü.
Akşam
eve döndüğünde, anne ve babasına olanları anlattı. Rüyasını anlatırken, onların
da yüzünde gülümsemeler oluşmuştu. Babası Hakkı Bey, “Oğlum sevgi gerçekte de
her şeyin ilacıdır!” dedi. “Rüya diye düşünüp üzülme. Her gittiğin yerde
sevgiyi yanında taşı. Sen insanlara sevgi ile bakarsan, onlar da sana sevgi ile
bakar. Sevgiyi yaymak için sihirli mantarlara ihtiyaç yoktur. Sevgi insanların
kalbindedir. Yeter ki, davranışlarımıza sevgi hükmetsin!”
Ahmet, babasının sözlerini dikkatle dinlemişti. Bundan sonra hareketlerine daha fazla dikkat edecekti. Sevgiyi yaymak için mantarlara ihtiyacı yoktu. Sevgiyi yaymak, iyi davranışlar ve sevgi dolu bir kalple olurdu. Mantarlar basit bir araçtı. Ahmet, sarı-lacivert mantarları da asla unutmadı, 19 Temmuz tarihini de…
Tüm Eğitici Hikayeler İçin Tıklayınız
0 yorum:
Yorum Gönder