9 Ekim 2015 Cuma

Kirli Deniz, 4. Sınıf Türkçe Çalışma Kitabı, Dinleme Metni, 5N1K Etkinliği

Kirli Deniz
Yaz tatilini dayımlarda geçiriyordum. Onlar, bir kıyı kasabasındaydılar. Dayımın oğlu Sabri, yaşıtımdı. Mahallede daha başka arkadaşlarım da vardı. Hemen her gün onlarla buluşuyor, oynuyor, gezip tozuyorduk; ama denize giremiyorduk. Çünkü körfezde deniz pisti. Bu duruma çok üzülüyordum. Nasıl üzülmezdim ki... Burası sözde bir kıyı kasabasıydı ve ben tatilimi sözde deniz kıyısında geçiriyordum. Deniz gerçekten elimin altında, ayağımın dibindeydi. Ama “Kirlidir, girilmez.” diyorlardı. Gerçekten de hiç kimsenin buradan denize girdiğini görmemiştim.

Denize girmek isteyenler, kasabadan iki saat öteye gidiyordu. Yaya olarak oraya her gün gidemezdim ki... Kısacası deniz burnumun dibindeydi; ama denize hasrettim. Oysa buraya gelirken hiç de böyle bir şey düşlememiştim. Suda balıklar gibi yüzeceğimi umuyordum. Bol bol balık tutacağımı ve her gün taze balık yiyeceğimi de umuyordum. Ne acıdır ki o da olmadı.(1)

Sanırım kasabaya gelişimin ikinci günüydü. Sabah erkenden uyanmıştım. Dayımlar henüz uyuyordu. Gelirken getirdiğim olta takımını valizimden alarak evden çıktım. Doğruca kıyıya vardım. Denizin yüzü kağıt gibi düz ve kıpırtısızdı.

Büyük bir coşku ve sabırsızlık içindeydim. Önceden hazırladığım solucan torbasından bir solucan parçası alarak oltaya ivedilikle taktım. Bir ucuna oltanın ipini bağladığım sırığı bir elimle tutarak oltayı denize fırlattım. Balığın oltaya takılıp sırığı tutan elimi tartaklamasını dakikalarca bekledim. Derken, oltanın ucuna bir anda bir ağırlık takıldı. Coşkuma ve keyfime diyecek yoktu. O talihsiz balığı bir an önce görmeye can atıyordum.

Kıvamına getirip sırığı birdenbire geriye doğru fırlattım. Oltanın ucuna takılı bir karartının gözlerimin önünden hızla geçtiğini gördüm ve bir şeyin arkamda “Pat!” diye yere çarpıldığını duydum. Sevinçten hoplayarak yönümü o yana cevirdim. Bir de ne göreyim? Oltanın ucuna takılı olan balık değil, eski bir lastik ayakkabıydı. Büyük bir duş kırıklığına uğramıştım.

Çok geçmeden kendimi toparladım, ucuna yeni bir yem takarak oltayı yeniden denize attım. Derken, oltaya yeniden bir şey takıldı: “İşte bu kez balıktır yakaladığım.” diyordum. Önceki üzüntümün yerinde şimdi yeller esiyordu. Sırığı birden geriye doğru savurdum. Yine “Pat!” diye bir ses... Bu kez de eski bir kumaş parçasıydı oltaya takılan. “Olamaz! Olamaz!” diye haykırıyordum.

Balık avcılığım sürüyordu. Oltayı denizin dibine doğru uçuncu kez gönderdim. (2) Bu sefer de yosunlara sarılı bir teneke kutu takılmıştı oltanın ucuna. Sırığı savurduğum zaman tenger menger yuvarlanmıştı.

Anlıyorum ki pis ve kirli bir deniz, hem de zehirli bir denizdir. Böyle bir denizde balık avlamak, olmayacak duaya amin demektir.

Tasımı tarağımı topladım, dayımlara dondum. Onlar ancak ben dönünce uyandılar. Başımdan geçenleri ayrıntılarıyla anlattım onlara. Katıla katıla güldüler. Lastik, kumaş ve teneke eskilerini balık sanışım, ama her defasında aldanışım pek hoşlarına gitmişti. Bense gülemiyor, bu güzelim denizin kanına girenlere kızıyordum.
Feyzullah ERTUĞRUL
Rüzgâr Salıncağı

14 yorum:

  1. yaa harikasınız teşekkür ederim çok işime yaradı :D

    YanıtlaSil
  2. BU DİNLEME METNİ BİZİM KİTAPDADA VAR HATTA AYNISI
    DENİZ KİRLİ ANLATIYIM
    KİRLİ DENİZ

    Kirli Deniz
    Yaz tatilini dayımlarda geçiriyordum. Onlar, bir kıyı kasabasındaydılar. Dayımın oğlu Sabri, yaşıtımdı. Mahallede daha başka arkadaşlarım da vardı. Hemen her gün onlarla buluşuyor, oynuyor, gezip tozuyorduk; ama denize giremiyorduk. Çünkü körfezde deniz pisti. Bu duruma çok üzülüyordum. Nasıl üzülmezdim ki... Burası sözde bir kıyı kasabasıydı ve ben tatilimi sözde deniz kıyısında geçiriyordum. Deniz gerçekten elimin altında, ayağımın dibindeydi. Ama “Kirlidir, girilmez.” diyorlardı. Gerçekten de hiç kimsenin buradan denize girdiğini görmemiştim.

    Denize girmek isteyenler, kasabadan iki saat öteye gidiyordu. Yaya olarak oraya her gün gidemezdim ki... Kısacası deniz burnumun dibindeydi; ama denize hasrettim. Oysa buraya gelirken hiç de böyle bir şey düşlememiştim. Suda balıklar gibi yüzeceğimi umuyordum. Bol bol balık tutacağımı ve her gün taze balık yiyeceğimi de umuyordum. Ne acıdır ki o da olmadı.(1)

    Sanırım kasabaya gelişimin ikinci günüydü. Sabah erkenden uyanmıştım. Dayımlar henüz uyuyordu. Gelirken getirdiğim olta takımını valizimden alarak evden çıktım. Doğruca kıyıya vardım. Denizin yüzü kağıt gibi düz ve kıpırtısızdı.

    Büyük bir coşku ve sabırsızlık içindeydim. Önceden hazırladığım solucan torbasından bir solucan parçası alarak oltaya ivedilikle taktım. Bir ucuna oltanın ipini bağladığım sırığı bir elimle tutarak oltayı denize fırlattım. Balığın oltaya takılıp sırığı tutan elimi tartaklamasını dakikalarca bekledim. Derken, oltanın ucuna bir anda bir ağırlık takıldı. Coşkuma ve keyfime diyecek yoktu. O talihsiz balığı bir an önce görmeye can atıyordum.

    Kıvamına getirip sırığı birdenbire geriye doğru fırlattım. Oltanın ucuna takılı bir karartının gözlerimin önünden hızla geçtiğini gördüm ve bir şeyin arkamda “Pat!” diye yere çarpıldığını duydum. Sevinçten hoplayarak yönümü o yana cevirdim. Bir de ne göreyim? Oltanın ucuna takılı olan balık değil, eski bir lastik ayakkabıydı. Büyük bir duş kırıklığına uğramıştım.

    Çok geçmeden kendimi toparladım, ucuna yeni bir yem takarak oltayı yeniden denize attım. Derken, oltaya yeniden bir şey takıldı: “İşte bu kez balıktır yakaladığım.” diyordum. Önceki üzüntümün yerinde şimdi yeller esiyordu. Sırığı birden geriye doğru savurdum. Yine “Pat!” diye bir ses... Bu kez de eski bir kumaş parçasıydı oltaya takılan. “Olamaz! Olamaz!” diye haykırıyordum.

    Balık avcılığım sürüyordu. Oltayı denizin dibine doğru uçuncu kez gönderdim. (2) Bu sefer de yosunlara sarılı bir teneke kutu takılmıştı oltanın ucuna. Sırığı savurduğum zaman tenger menger yuvarlanmıştı.

    Anlıyorum ki pis ve kirli bir deniz, hem de zehirli bir denizdir. Böyle bir denizde balık avlamak, olmayacak duaya amin demektir.

    Tasımı tarağımı topladım, dayımlara dondum. Onlar ancak ben dönünce uyandılar. Başımdan geçenleri ayrıntılarıyla anlattım onlara. Katıla katıla güldüler. Lastik, kumaş ve teneke eskilerini balık sanışım, ama her defasında aldanışım pek hoşlarına gitmişti. Bense gülemiyor, bu güzelim denizin kanına girenlere kızıyordum.
    Feyzullah ERTUĞRUL
    Rüzgâr Salıncağı

    YanıtlaSil
  3. TAM AYNI ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM DERS TEKNİK HOŞÇAKAL*IN .......************Q@@@@@

    YanıtlaSil
  4. Aynısı bizim kitapta vardı

    YanıtlaSil
  5. arkadaşlar bir de özetinin yazsanız çok memnun olup havalara uçacağım lütfen yazar mısınız acabaa

    YanıtlaSil
  6. Süper. Teşekkürler DERS TEKNİK ☺

    YanıtlaSil
  7. Teşekkür metni ozetleyimi buradan yaptim

    YanıtlaSil
  8. Teşekürler Ders Teknik ama bazi arkadaslarimiz uyariyi okumamis

    YanıtlaSil
  9. teşekkürler ders teknik ödevime yardımcı oldu:) bu arada uyarı nerede?

    YanıtlaSil
  10. Bu metnin görselleri var mı

    YanıtlaSil
  11. Metnin görsellerini atacak kimse var mi

    YanıtlaSil