Kayıp Nesil: 2012 Eylül’de Okula Başlayanlar
Bu satırları yazmadan önce çok düşündüm. Nasıl olacak bu iş, nasıl çıkılacak bu işin içinden, diye. En sonunda hiçbir çözüm bulamadım. Allah yardım etmezse de, gerçekten bu sene birinci sınıfa başlayacak nesil kayıp nesil olacak. Bu, çoğu kişinin kabul ettiği ve engellemek için hiçbir şey yapamadığı bir gerçek maalesef.
Bu sene birinci sınıfları okutacak meslektaşlarıma şimdiden sabır diliyorum. Çünkü çok ihtiyaçları olacak. Her sistem, ilk sene verim beklenmeyecek bir şekilde tasarlanır ve öylece uygulamaya konur. Fakat söz konusu insansa, yani ilk sene dediğin süreçte; ülkenin geleceğinden bir nesli heba edeceksen bu yanlış. Bu sadece savaşlarda olacak bir durum, hatırlayın on beşli türküsünü. Savaşın heba ettiği bir nesilden bahsedilirdi, aynısı olacak korkarım.
Ben bir öğretmenim ve sitenin tasarımından da anlaşılacağı üzere İstanbul’da görev yapıyorum. Doğup büyüdüğüm bu şehrin geçirdiği evrime de tanıklık ettim. Hızlı nüfus artışı, kalabalıklaşan okullar, sırası her gün arttırılan sınıflar, sürekli değişen öğretmenler… Bu ülke bunların hepsini kaldırdı, ama bu yeni süreç bambaşka bir olay. Çünkü bu yeni sistem, sadece kalabalık nüfuslu büyükşehirlerimizi etkilemeyecek. Devlet okullarına giden çocukları etkileyecek.
66 ayını dolduran çocukların birinci sınıfa başlayacağı Eylül ayı, bence ülkenin kayıp neslinin okula başladığı zaman dilimi olarak geçecek kayıtlara. Çünkü 66 aylık çocukların zihinleri henüz yeterli kapasiteye ulaşamamış olacak. Yabancı olanlar için açıklayalım; insan zihni 72 aydan önce işlem yapabilme kabiliyetine tam olarak sahip değildir. Bu yüzden 72 aydan öncesine “İşlem Öncesi Dönem” denilir. Bu süreç; ülkemizde okul öncesi dönemin kapsadığı ve gayet yararlı okul öncesi eğitimin verildiği bir dönem olarak kullanılıyordu. En doğrusu ve en sağlıklısı da buydu.
Yeni sistem; işlem öncesi dönemde yer alan öğrencileri birinci sınıfa alacak. Fakat gelen bu çocukların zihni olgunlukları okuma yazma öğrenmeye hazır değil. Okul öncesi eğitim almamış 72 aylık öğrencilerle bile ne zorluklar yaşandığını düşündüğümüzde; daha küçük çocukların sıralarında olduğu bir sınıfta öğretmenin karşılaşacaklarının hiçbir sınırı yoktur.
Öğretmenlik fedakârlık mesleği, tüm öğretmenlerimiz ellerinden geleni fazlasıyla yapacaktır. Ama önemli kararlar alırken; ülkenin sahip olduğu imkânları da göz önünde bulundurmak lazım. Eğer siz 66 aylık çocuğa birinci sınıf müfredatını verirseniz; 30 kişilik sınıfta bu müfredatı kaldırabilecek öğrenci sayısı yüzdece oldukça düşük kalır. Bu arada; İstanbul’da 30 kişilik sınıf oldukça az. Örneğin benim okuttuğum sınıflar arasında 50 kişilik sınıf bile vardı. Ki; bu sayının 56 civarına çıktığı da vakidir İstanbul’da.
Acaba bir öğretmenden istenen nedir 50 kişilik bir sınıf verildiğinde? Tümüne okuma yazma öğretmek, tümüyle ilgilenmek mi? Kırk dakikalık derste 50 öğrenci ile nasıl ilgilenilebilir? Derse girdiğiniz andan itibaren en az beş dakika derse başlayamıyorsunuz birinci kademede... Yoksa; başlarında durup öğretmencilik oyna, mı deniyor bize?
İnanıyorum ki, kötü denilen öğretmen bile varını yoğunu veren öğretmendir. Bu yüzden her ne kadar “Kayıp Nesil” de desem; sınıfa girdiği andan itibaren tüm öğretmenlerin elinden geleni yapıp çocuklarını başarıya ulaştıracağına eminim. En azından eğitimi verip öğretime hazır bir hâle getirmek bile bir başarıdır. Ve biz biliyoruz ki; yeni nesil bizim eserimiz olacaktır. Güzel bir eser için var gücümüzle çalışacağız... Yeni eğitim-öğretim yılı tüm öğretmen ve öğrencilere hayırlı olsun...
Bu satırları yazmadan önce çok düşündüm. Nasıl olacak bu iş, nasıl çıkılacak bu işin içinden, diye. En sonunda hiçbir çözüm bulamadım. Allah yardım etmezse de, gerçekten bu sene birinci sınıfa başlayacak nesil kayıp nesil olacak. Bu, çoğu kişinin kabul ettiği ve engellemek için hiçbir şey yapamadığı bir gerçek maalesef.
Bu sene birinci sınıfları okutacak meslektaşlarıma şimdiden sabır diliyorum. Çünkü çok ihtiyaçları olacak. Her sistem, ilk sene verim beklenmeyecek bir şekilde tasarlanır ve öylece uygulamaya konur. Fakat söz konusu insansa, yani ilk sene dediğin süreçte; ülkenin geleceğinden bir nesli heba edeceksen bu yanlış. Bu sadece savaşlarda olacak bir durum, hatırlayın on beşli türküsünü. Savaşın heba ettiği bir nesilden bahsedilirdi, aynısı olacak korkarım.
Ben bir öğretmenim ve sitenin tasarımından da anlaşılacağı üzere İstanbul’da görev yapıyorum. Doğup büyüdüğüm bu şehrin geçirdiği evrime de tanıklık ettim. Hızlı nüfus artışı, kalabalıklaşan okullar, sırası her gün arttırılan sınıflar, sürekli değişen öğretmenler… Bu ülke bunların hepsini kaldırdı, ama bu yeni süreç bambaşka bir olay. Çünkü bu yeni sistem, sadece kalabalık nüfuslu büyükşehirlerimizi etkilemeyecek. Devlet okullarına giden çocukları etkileyecek.
66 ayını dolduran çocukların birinci sınıfa başlayacağı Eylül ayı, bence ülkenin kayıp neslinin okula başladığı zaman dilimi olarak geçecek kayıtlara. Çünkü 66 aylık çocukların zihinleri henüz yeterli kapasiteye ulaşamamış olacak. Yabancı olanlar için açıklayalım; insan zihni 72 aydan önce işlem yapabilme kabiliyetine tam olarak sahip değildir. Bu yüzden 72 aydan öncesine “İşlem Öncesi Dönem” denilir. Bu süreç; ülkemizde okul öncesi dönemin kapsadığı ve gayet yararlı okul öncesi eğitimin verildiği bir dönem olarak kullanılıyordu. En doğrusu ve en sağlıklısı da buydu.
Yeni sistem; işlem öncesi dönemde yer alan öğrencileri birinci sınıfa alacak. Fakat gelen bu çocukların zihni olgunlukları okuma yazma öğrenmeye hazır değil. Okul öncesi eğitim almamış 72 aylık öğrencilerle bile ne zorluklar yaşandığını düşündüğümüzde; daha küçük çocukların sıralarında olduğu bir sınıfta öğretmenin karşılaşacaklarının hiçbir sınırı yoktur.
Öğretmenlik fedakârlık mesleği, tüm öğretmenlerimiz ellerinden geleni fazlasıyla yapacaktır. Ama önemli kararlar alırken; ülkenin sahip olduğu imkânları da göz önünde bulundurmak lazım. Eğer siz 66 aylık çocuğa birinci sınıf müfredatını verirseniz; 30 kişilik sınıfta bu müfredatı kaldırabilecek öğrenci sayısı yüzdece oldukça düşük kalır. Bu arada; İstanbul’da 30 kişilik sınıf oldukça az. Örneğin benim okuttuğum sınıflar arasında 50 kişilik sınıf bile vardı. Ki; bu sayının 56 civarına çıktığı da vakidir İstanbul’da.
Acaba bir öğretmenden istenen nedir 50 kişilik bir sınıf verildiğinde? Tümüne okuma yazma öğretmek, tümüyle ilgilenmek mi? Kırk dakikalık derste 50 öğrenci ile nasıl ilgilenilebilir? Derse girdiğiniz andan itibaren en az beş dakika derse başlayamıyorsunuz birinci kademede... Yoksa; başlarında durup öğretmencilik oyna, mı deniyor bize?
İnanıyorum ki, kötü denilen öğretmen bile varını yoğunu veren öğretmendir. Bu yüzden her ne kadar “Kayıp Nesil” de desem; sınıfa girdiği andan itibaren tüm öğretmenlerin elinden geleni yapıp çocuklarını başarıya ulaştıracağına eminim. En azından eğitimi verip öğretime hazır bir hâle getirmek bile bir başarıdır. Ve biz biliyoruz ki; yeni nesil bizim eserimiz olacaktır. Güzel bir eser için var gücümüzle çalışacağız... Yeni eğitim-öğretim yılı tüm öğretmen ve öğrencilere hayırlı olsun...
0 yorum:
Yorum Gönder