Osmanlı Dönemi Sikkeleri
Nadir Osmanlı
Sikke, Nişan ve Madalyalar
OSMANLI DÖNEMİ
SİKKELERİ
Osman
Gazi dünyanın sayılı imparatorluklarından biri olacak olan Osmanoğullarının
ilk sikkesini kestirerek Anadolu'nun karmaşık ortamında adını duyurdu. Gümüşten
kesilen ve akçe adı verilen bu sikke, Osmanlı'nın para birimi olarak 15. yüzyıla
kadar değerinden hiç bir şey kaybetmeden geldi. Beyliğin sınırlarını başarılı
akınlarla genişleten Orhan Gazi akçelerini önce Anadolu'daki İlhanlı baskısı
yüzünden İlhanlı tarzında, vali Timurtaş'ın ölümünden sonra ise sadece kendi
adının ve kısa bir duanın bulunduğu farklı bir tarzda kestirir.
Osmanlı sikkelerde
uzun dua cümleleri yer almaz. Sultanın ve babasının adı, darphanenin adı ve
darp tarihi rakamla yazılmış olarak bir de "hullide mülkehu" (mülkü
devamlı olsun),"azze nasrehu" (yardımı aziz olsun) gibi kısa dua (temenni)
yazılır.
Orhan
Gazi Bursa'yı aldıktan sonra ilk defa akçelerde darp yerinin yazıldığını görüyoruz.
Avrupa'ya ayak basan I. Murad zamanında akçelerin yanısıra mangır denen bakır
sikkelerin kesimine de başlandı. Yöresel kullanım için ve akçenin alt birimi
olarak darbedilen mangırlar çok çeşitli ve zengin süsleme motifleriyle Osmanlı
sikkelerinin belki de en renkli malzemeleridir.
Osmanlılar'ın 14.
yüzyılda Anadolu'da ve Avrupa'da yaptıkları başarılı akınları ve kazandıkları
toprakları gören diğer beyliklerden akıncıların da katılmasıyla Osmanlı Beyliği
hızla büyüyordu. 14. yüzyılın sonunda I. Murad ve Yıldırım Bayezid'in yaptığı
akınlarla sınırlar Fırat'tan Tuna'ya kadar genişlemişti.
Kendisini
İlhanlıların mirasçısı sayan Timur, doğuya ilerleyen Yıldırım'ı Ankara Savaşında
(1402) esir etmiş ve Osmanlıların diğer beyliklerden aldıkları toprakları sahiplerine
iade etmişti. Kalan topraklarda Bayezid'in oğulları arasında paylaşılınca tam
genişlemeye başlamış olan Osmanlı Beyliği bir kaosa sürüklendi. Fetret Devri
denilen bu döneme Çelebi Sultan Mehmed son verdi. Bu dönemde Yıldırım Bayezid'in
oğullarından Emir Süleyman'ın sikkelerinde Sultanın ve babasının isminin bir
arada nakış gibi işlendiği ve Osmanlı'ya has olan tuğrayı, ilk defa kullandığı
görülür.
Çelebi Sultan Mehmed
ve II. Murad, saltanatları boyunca gerilemiş olan sınırları eski haline getirmeye
çabaladılar. Fatih Sultan Mehmed, hazırlanan bu ortamda hâlâ büyük bir imparatorluk
olan Bizans İmparatorluğu'nun başkenti Konstantinopolis'i uzun ve zorlu bir
kuşatmadan sonra 29 Mayıs 1453'de aldı. Yerleşik belli bir yeri olmayan devlet
merkezini topraklarının doğal başşehri olan bu şehre taşıdı, adına da Kostantiniye
dendi.
Beylikten
devlete geçişi altın sikke kestirerek duyurdu dünyaya Fatih Sultan Mehmed. Sultanî
denen bu sikke ticarette zorluk çıkmasın diye Venedik Dükaları ayarında ve ağırlığında
idi. Bu dönemde Osmanlılar Anadolu'daki fetihlerin yanısıra Avrupa içlerine
de yerleştiler.Akçe ve mangırlar Serez, Novar, Ayasluk, Edirne, Amasya, Bursa
ve Konya gibi şehirlerde, altın ise sadece Konstantiniye'de kesiliyordu. Fatih
Sultan Mehmed, İstanbul'u fethetmesinin yanında Osmanlı sikkelerinin tuğra ile
birlikte belirgin özelliği olan "Karaların sultanı , denizlerin hakanı,
sultan oğlu Sultan" ifadesini de torunlarına miras bıraktı.
Şehzade Cem Sultan'ın
Rodos Şövalyeleri tarafından rehin tutulmasına karşılık II. Bayezid Avrupa'daki
Osmanlı yayılmasına ara vermek zorunda kalmıştı. II. Bayezid'in Konstantiniye
dışında bir taşra darphanesi olan Serez'de altın sikke kestirdiğini görüyoruz.
Yavuz
Sultan Selim, Osmanlı'nın yerleşik düzeninden ve kurallarından sıkılan Türkmen
göçebelerin, siyasi bir güç kazanan Safevî'lere katıldığını görmüş ve bu tehlikeyi
ortadan kaldırmak için Çaldıran Savaşıyla (1514) Şah İsmail'i yenmişti. Bu zaferden
sonra I. Selim sikkelerinde "Şah" ünvanını kullandı. I. Süleyman'ın
da kullandığı bu ünvan daha sonra terkedilmiştir. Yavuz Sultan Selim Portekizli
denizcilerin ticaret yolu olarak Afrika yolunu keşfetmeleri üzerine tehlikeye
giren Asya ticaret yolları için Ridaniye Savaşıyla (1517) Memlük Sultanlığı'na
son verdi.
İslamiyetin
en kutsal iki şehri olan Mekke ve Medine de Osmanlı topraklarına katıldı. Böylece
Mısır, Amid (Diyarbakır), Dimaşk (Şam), Haleb, Ruha (Urfa), Mardin, Harput,
Hısn Keyfa (Hasankeyf) ve Hicaz'da da sikke kesilmeye başlanmıştı.
Kanunî Sultan Süleyman
1520'de tahta oturduğunda Osmanlı'yı yükselen Şii değerlere karşı, Sünniliğin
önderliğini üstlenmiş ve Hint ticaret yollarını kontrol eder bulmuştu. Belgrad'ı
aldıktan sonra Avrupa'da güçlenen Habsburg Hanedanı ile arasında Budin'i alarak
tampon bölge oluşturdu. Osmanlı'nın Avrupa'da olmasını fırsat bilerek kıpırdanmaya
başlayan Safevîlere Bağdad'ı alarak ağır bir darbe daha vurdu. Türk kaptanı
Barbaros Hayreddin Paşa'nın kuzey Afrika'daki bağımsız beyliğini bağışlamasıyla,
Osmanlı Afrika'da ilk toprağına sahip oldu. Bu seferlerin sonunda Cezayir, Bağdad,
Zebid, San'a, Belgrad da Osmanlı darphaneleri arasına katıldı.
Kanunî
devri devletin ve halkın en zengin olduğu devirdi. Kırktan fazla darphanede
para basılıyordu. Osmanlı fethettiği toprakların yönetiminde gösterdiği esneklik
ve hoşgörü politikasını, o bölgelerde basılan sikkelerde de göstermiş ve her
yörede farklı nakış ve istifte sikkeler basılmaya başlamıştı. Ayrıca yabancı
paralar da Osmanlı paralarıyla aynı anda İmparatorluk topraklarında kullanılıyordu.
Osmanlı'yı 600
yıl boyunca bu kadar geniş topraklarda yaşatan bu hoşgörü politikasıdır.
İspanyol ve Portekizli
denizcilerin başarılı keşifleri sonunda Amerika'dan getirilen tonlarca gümüş
ve altının Avrupa pazarlarına girmesiyle Avrupa'da oluşan zenginliğe karşın,
Osmanlı'daki enflasyon neticesi akçenin değeri 1585-1640 arasında ardarda düşürüldü
ve darphaneler birer birer kapanmaya başladı. IV Murad zamanında akçeden daha
hafif "para" adıyla yeni bir sikke çıkarıldı. Artık sadece Kostantiniye
ve güney illerinde sikke kesiliyordu.
II.
Süleyman bu durum karşısında Avrupa'daki "grosso"larla aynı değerde
olmak üzere gümüşten "kuruş" bastırdı. Yeni mangır birimi de kullanılmaya
başlandı. IV. Mehmed'in son dönemlerinden beri Avrupa'dan getirilen makinalarla
darphanede altın para basılıyordu, II. Süleyman altınlarla birlikte gümüş ve
bakırları da makinalarda bastırmaya başladı.
II. Mustafa'nın
tuğrayı gümüş ve bakırın yanında altınlarda da kullanmaya başladığını görüyoruz.
18. yüzyılda, Osmanlı'da
III. Ahmed'in barışçı siyaseti dikkati çeker. Karlofça ve Pasarofça antlaşmaları
ile genişleme siyaseti bırakılmıştı. Bu döneme, gelişen ince zevkin ve kültürel
gelişmelerin simgesi olarak "Lale Devri" dendi ve bu sembolik lale
motifi bitkisel süslemelerle birlikte bu devir sikkelerinin en belirgin özelliği
oldu. Ayrıca bu dönemde Venedik altınına eş değerde Cedid Zer-i İstanbul altını
da basıldı.
Sultan
II. Mustafa'nın Osmanlı sikkelerinde ilk defa olarak cülûs tarihinin yanında,
saltanatın kaçıncı yılında bastırıldığını gösteren rakamı da eklemesiyle sikkelerin
kesim tarihi kesin olarak anlaşılabilir oldu.
18. yüzyıldan başlayarak
Osmanlı bitmek bilmeyen savaşların masraflarını karşılıyamaz hale gelmişti ve
yenilgilerden sonra gittikçe toprak kaybediyordu. İç karışıklıkların ardı arkası
kesilmiyordu. Padişahlar saray entrikaları, sıkça görülen kısa saltanatlar ve
sarayın müsrifliği yüzünden devlet kasasını kontrol edemiyordu. Avrupa ortaçağı
aşmış, her konuda âtılım yapıyordu. Batıyı örnek almaya karar veren Osmanlı,
III. Selim ve II. Mahmud'un yenilikçi politikalarıyla yeniden yapılanmaya başlamıştı.
Bu yenilikçi hareketin izlerini II. Mahmud'un birim ve tipte hayli fazla çeşitte
sikke bastırmasında görebiliyoruz. 1818 yılında Osmanlı'nın kurulduğundan beri
esas para birimi olan fakat uzun bir süredir adı sadece hesaplamalarda kâğıt
üstünde kalan akçenin darbına son verildi.
Abdülmecid
döneminde "Tanzimat-ı Hayriyye" ıslahat planı dahilinde Londra'dan
yeni makinalar ve ustalar Darphaneye getirildi. Alınan "Tashih-i Ayar"
kararları ile kuruş üzerine kurulu para sistemi belirlendi ve 100 kuruş = 1
liralık çıkarıldı.
II. Abdülhamid
bugün bile bir gelenek olarak devam eden ziynet altınını çıkardı. Çalışmalarına
başlayan Islah-ı Meskükat Komisyonu, Sultan V Mehmed zamanında aldıkları kararlarını
patlak veren I. Dünya Savaşı nedeniyle uygulamaya koyamadılar. Savaş sırasında
Almanya ve Avusturya'dan borçlanarak para basıldı. Savaş sonrasında yenik sayılan
Osmanlı İmparatorluğu Hazine'si, toprakları gibi galip devletler tarafından
talan edildi. Bu dönemde Osmanlı'da ilk defa nikel para basılmıştır.
600 yıl dünya siyasetini
belirleyen Osmanlı İmparatorluğu, I. Dünya Savaşı sonrasında içinden filizlenen
yenilikçi bir hareketle kabuk değiştirmiş ve Türkiye Cumhuriyeti ni yaratmıştır.
İstanbul Darphanesi lirayı temel alan para basımını hâlâ sürdürmektedir.
0 yorum:
Yorum Gönder