Sevgili öğretmenim,
Seven, öğreten, hata yapsak da bizi affeden, kinlenmeyen, zaman zaman çok öfkelendirdiğimizde dayanamayıp bağıran asla vurmayan, tehdit etmeyen, aşağılamayan, bu nedenle de büyüklüğünü hep koruyan büyüdüğümüzde anılarımızda bu çok güzel özellikleriyle yer tutan biricik öğretmenim.
Ben haylazım;
Ben haylazım, yaramazım, ama öğrenmeye açığım. Bana öğretme yöntemin farklı olmalı. Beni sevdiğini, bana değer verdiğini sezmeliyim. Beni yaramaz diye itelersen ve ona göre davranırsan, gerçekten işe yarmam. En değerli, en büyük öğretmenim beni böyle görüyorsa ben demek ki buyum diyerek kabullenir, zaten benim için kolay ve zevkli olan haylazlıklara devam ederim.
Çok duygusalım;
Lütfen beni anla. Aslında çok duygusalım. Çabuk incinirim. Ama siz büyükler gibi bunu gösteremem. Beni aşağıladığınızda belki bön bön yüzünüze bakar, susarım, bazen savunmaya geçer size küstahça gelen bir iki şey söylerim. Ve daha da kızdırırım sizi, ama emin olun art niyetsiz, önceden tasarlamadan, zaten bunun için değil midir, kinci olmamanız gerektiği.
Kıpır kıpırım;
Ben dikkatsizim, dalgınım, kıpı kıpırım. Siz ders anlatmak için uğraşırken ben etrafıma bakar, silgiyle oynar, başka dünyalara dalar giderim. Bazen hiç yerimde duramaz, hareket etmek isterim. Beni uyarın bu benim elinde olan bir şey değil. Beni diğer çocuklarla kıyaslamayın, belki de benim beynimde bir şey fazla veya eksiktir, kim bilir? Büyüyünce beni iyi yetiştirirseniz doktor olup bunu araştıracağım söz veriyorum.
Çalışkanım başarılıyım;
Ben söz dinleyen, çalışkan, başarılı bir çocuğum. Öğretmenim en çok beni sever. En iyi notları benden bekler. Ben de bunu için elimden geleni yaparım. Ama bazen çok zorlanıyorum. Geçen yıl birinci oldum diye bu sene de birinciliği kaptırmamak için çok çok çalışıyorum. Matematikten özel dersler alıyorum, arkadaşlarımdan gizli. Yine birinci olmalıyım. Ama çok zor. Benden, büyüklerim ve öğretmenlerim çok şey bekliyor. Artık oyun oynamak, TV seyretmek, arkadaşlarımla olmak istiyorum. Çok zaman kaybı. Öğretmenim lütfen beni uyarın, çocukluğumu yaşayamıyorum.
İçime kapalıyım;
Ben hep ortacıyım öğretmenim. Çok sessizim, içime çok kapalıyım. Pek arkadaşım da yok. Çok sıkılıyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Konuşunca yanlış bir şey söylemekten çekiniyorum. Öğretmenim beni, istemesem de sosyal faaliyetlere sokun, nasıl olsa sessiz ve ortalama bir öğrenci deyip, benden ilginizi çekerseniz; ben büyüdüğümde toplum içine nasıl karışırım?
Ben bilmiş birisiyim;
Ben neşeli, zeki, çalışkan, bilmiş bir öğrenciyim. Sınıfta hiçbir düzensizliğe tahammülüm yoktur. Hemen gelir size şikayet ederim. Eğer bu şikayetlerden “aferin” alır ve şikayet ettiğim çocuk da ceza yerse deymeyin keyfime. Ama içimde bir kuşku var. Doğru mu yapıyorum diye. Sonradan çok pişman oluyorum. Ama yine de bu kurallara aykırı bir hareket gördüğümde alacağım “aferin”i de düşünerek şikayet etmeden duramıyorum. Peki ya o kuşku?
Hepimiz farklıyız;
Hepimiz birbirimizden çok farkıyız. Kimimiz espirili,, neşeli; kimimiz çalışkan, terbiyeli; kimimiz çok hareketli, dikkatsiz; kimimiz kuralcı, bilgiç; kimimiz taklitçi; kimimiz de maalesef tembel.
İşte öğretmenim; bence en önemlisi tembel olmamız. Çünkü tembel olan, geleceğin asalağı olabilir. İşte asıl bu alışkanlık yaramazlıktır. Onun bu yapısını değiştirmek için elinizden geleni yapın. Hem kendisine hem de topluma faydasız bir insan olmasın sonunda...
Sevgiler...
0 yorum:
Yorum Gönder