Ülke olarak, yeni çağları yakalama konusunda, hiç bu kadar şanslı olmamıştık. Oysa şimdi, genç ve dinamik nüfusumuz sayesinde Bilişim Çağı’nın kapılarını zorluyoruz. Hatta bir ayağımızı attık. Ama içeri girip girmeme konusunda hâlâ şaşkın bir vaziyetteyiz...
Türkiye olarak Özal’la telekominikasyon altyapısını gerçekleştirdik. Sonrasında gelen iktidarlar da bilişim ağının yayılması konusunda üstün çaba harcadılar. Binali Yıldırım ve Hüseyin Çelik’in de bu konudaki mücadeleleri takdire şayan.
Ak Parti iktidarının bugüne kadar gerçekleştirdiği en büyük proje nedir sorusuna hemen herkes farklı bir cevap verebilir. Benim öncelikli cevabım, hep, toplumun en kılcal damarlarına kadar yani köylere kadar bilişimin yaygınlaştırılması oldu. Yani, Doğu’dan Batı’ya, köyden kente, hemen her okula açılan bilişim sınıfları, hemen her sokağa açılan internet cafeler ve güçlü internet altyapısı, Türkiye’yi pek çok ülkeden çok daha önce Bilişim Çağı ile kucaklaştırdı.
Peki AK Parti iktidarının attığı en olumsuz adım nedir? Bu soruya da çok farklı seçenekler sayılabilir. Ama benim cevabım yine bilişim üzerine olur ve bu konuda gerçekleştirdiği reformu gözardı etmesi gösterilebilir...
Kasıtlı mı, hayır. Ama isterseniz gelin, önce bu konuyu çok iyi özetleyen, şu satırlara bir göz atalım:
Şaşkınlık mı, işgüzarlık mı?
“Bir yandan Sayın Başbakan her gittiği ilde bilişim teknolojisi derslikleri kurduklarından ve elektronik kitap dağıtılacağından bahsediyor. Diğer taraftan Bilim Bakanlığı kuruluyor. Buna karşılık ilköğretim birinci kademede bilişim teknolojileri dersi kaldırıldı. İkinci kademe de tek bir sınıfta seçilecek şekilde ve 1 saat seçmeli ders haline getirildi. Bunun yanında bu ders, notla dahi değerlendirilemiyor. Keza liselerde de seçmeli ders haline getirildi. Sayın bakan konuyla ilgili yaptığı yorumda “Her derste bilgisayarlı eğitime geçiyoruz gerek yok” dedi. Bilgisayarlı eğitim, bilgisayar eğitimi değildir, o dersin bilgisayar yardımıyla anlatılmasıdır ki, sayın bakan da bunun farkında olmalı.
Bilgisayar dersi bilgisayar öğretimi için yapılır. Madem her derste bilgisayar destekli eğitim yapılacağı için bilgisayar dersine gerek yok, biyolojik olarak yeterli olan her birey yaklaşık 18 aylıkken dilini konuşmaya başlar ve hayat boyu konuşur. O halde Türkçe dersine de gerek yok. Nasılsa hayatımız boyunca kullanıyoruz. Çocuklarımız zaten günlük hayatta oyunlar oynuyor, futbolu basketbolu sosyal hayatta öğrenip gerekli bedensel hareketleri yapıyor, o halde Beden Eğitimi dersine de gerek yok. Yaklaşım bu şekilde olursa bir çok derse gerek yok.
Bilgisayarı sadece facebook’a girebilmek, msn’yi açıp iki satır yazı yazabilmek ya da word’de bir şeyler yazabilmek olarak görmemizden mi kaynaklanıyor acaba bu durum? Bilişim teknolojilerini maksimum düzeyde kullanan hatta üreten ülke olmadan nasıl muasır medeniyetler seviyesine çıkmak hedefinde olduğumuz söylenebiliyor. Kaldı kı değil üretmek kullanımını öğretmemiz dahi derslerin kaldırılmasıyla engelleniyor...”
Bilgisayar okur yazarlığı
Yukarıdaki değerlendirmede de olduğu gibi Bilişim Çağı’nın bilgisayar okur yazarı bir toplum mu olmak istiyoruz yoksa yazılım gerçekleştiren üreten bir toplum mu? Bu yöndeki kararımızı verirsek, gerisi çok daha kolay gelecektir...
Eminim ki iktidarından muhalefetine bu konuda hemen herkesin ortak fikri, başkalarının ürettiklerini değil, kendi ürettiklerimizi bütün dünya ile paylaşan bir toplum şeklinde olacaktır.
İşte o zaman bu konuya çok daha fazla kafa yormamız gerekiyor. Bilim Bakanlığı’nın, başka bakanlıklarla iç içe de olsa kuruluyor olması önemli bir aşama. Ulaştırma Bakanlığı’nın kendi fonlarında toplanan kaynakları eğitime seferber etmesi de takdire şayan. Milli Eğitim Bakanlığı’nın kafa karışıklığı ise eminiz ki en kısa zamanda netleşir. Örneğin bilgisayar parkının yenilenmesi, bilişim derslerinin yeniden konulması, akıllı tahtalar, elektronik kitaplar konusu seçimin rehavetine kapılmadan bir an önce şekillendirilmelidir...
Özetin özeti: Geleceği yakalamanın yolu bilim ve teknolojiden geçiyor. Ötesi yok!..
0 yorum:
Yorum Gönder