Bir varmış, bir yokmuş diye başlar ya masallar. Masalların
geçtiği zamanlardan da çok ama çok önce, hiçbir şeyin olmadığı zamanlar olmuş. Ne
“bir” varmış o zamanlar ne de başka bir şey. Hatta zaman bile yokmuş… Ne evren
ne yıldızlar ne gezegenler… Ne Güneş ne su ne toprak… Tabii bizler de yokmuşuz,
bizden çok önce yaşayan dinozorlar da… Ve birden bir patlama olmuş. Öyle bir
patlama ki işte evren o anda oluşmaya başlamış.
Yeryüzü çiçeklerin, böceklerin, kuşların, insanların ve daha
pek çok canlının yaşadığı bir gezegen olmuş… Bu canlıların en meraklısı
insanlarmış. Sorular sorup durmuşlar kendilerine. Geceleri gökyüzünde
gördüğümüz parıltılı şeyler ne? Nereden geldiler? Onlar da canlı mı? Bizler gibi
doğup ölüyorlar mı? Biz nasıl var olduk? Evrendeki yerimiz nedir? Bizden başka
canlılar var mı şu koskoca evrende? Akıllarını kullanarak yanıtlamaya
çalışmışlar bu soruları. Sonra duyularını kullanmışlar. Gözleriyle bakmışlar. Kendi
gözleri yetmemiş, göz eklemişler gözlerine ve teleskoplar çıkmış ortaya. Gidip dokunmaya
çalışmışlar gök cisimlerine. Onları daha yakından görmek istemişler. Kulak kabartmışlar,
ses gelmemiş. Seslenmişler, belki birileri seslerini duyar diye. Seslerine ses
alamamışlar.
Doğalarındaki merak, evrenin oluştuğu “Büyük Patlama” anına
kadar getirmiş insanları. Ama bu süreçte yine yanıtlayamadıkları pek çok soru
olduğunu görmüşler. Kuşkusuz, yapacakları gözlemler onları, yeni soruların
yanıtlarına götürecek… Şu an “bir” de var, “zaman” da var. Hatta daha fazlası
da… Ve masal hâlâ sürüyor…
Zafer Karaca
ben AZRA ERSİN.bu metni yazdığınız için teşekkürler.bugün olula gidemedim ve bu metni burdan okudm.teşekkür ederim.
YanıtlaSilben dinleme metnini unutmuşum ödv vardı çok yardımcı oldu.tşkkrlr :) :) :) :)
YanıtlaSilaynen bu yazı çok güzel ödevime çok yardımıcı oldu
YanıtlaSilBir varmış, bir yokmuş diye başlar ya masallar. Masalların geçtiği zamanlardan da çok ama çok önce, hiçbir şeyin olmadığı zamanlar olmuş. Ne “bir” varmış o zamanlar ne de başka bir şey. Hatta zaman bile yokmuş… Ne evren ne yıldızlar ne gezegenler… Ne Güneş ne su ne toprak… Tabii bizler de yokmuşuz, bizden çok önce yaşayan dinozorlar da… Ve birden bir patlama olmuş. Öyle bir patlama ki işte evren o anda oluşmaya başlamış.
Yeryüzü çiçeklerin, böceklerin, kuşların, insanların ve daha pek çok canlının yaşadığı bir gezegen olmuş… Bu canlıların en meraklısı insanlarmış. Sorular sorup durmuşlar kendilerine. Geceleri gökyüzünde gördüğümüz parıltılı şeyler ne? Nereden geldiler? Onlar da canlı mı? Bizler gibi doğup ölüyorlar mı? Biz nasıl var olduk? Evrendeki yerimiz nedir? Bizden başka canlılar var mı şu koskoca evrende? Akıllarını kullanarak yanıtlamaya çalışmışlar bu soruları. Sonra duyularını kullanmışlar. Gözleriyle bakmışlar. Kendi gözleri yetmemiş, göz eklemişler gözlerine ve teleskoplar çıkmış ortaya. Gidip dokunmaya çalışmışlar gök cisimlerine. Onları daha yakından görmek istemişler. Kulak kabartmışlar, ses gelmemiş. Seslenmişler, belki birileri seslerini duyar diye. Seslerine ses alamamışlar.
Doğalarındaki merak, evrenin oluştuğu “Büyük Patlama” anına kadar getirmiş insanları. Ama bu süreçte yine yanıtlayamadıkları pek çok soru olduğunu görmüşler. Kuşkusuz, yapacakları gözlemler onları, yeni soruların yanıtlarına götürecek… Şu an “bir” de var, “zaman” da var. Hatta daha fazlası da… Ve masal hâlâ sürüyor…
bu yazıyı kim yazmışsa ONA çok teşekkür ediyorum ödevime yardımcı olduğu için
YanıtlaSilçok beğendim
teşekürler
YanıtlaSil