İnorganik ve Organik Bileşikler
Organik ve inorganik madde nedir? inorganik madde canlı
vücudunda niçin sentezlenemez? Organik maddeler vücutta nasıl yapılır?
İNORGANİK
BİLEŞİKLER
Canlıların kendi vücutlarında sentezleyemeyip,dışarıdan hazır aldıkları
bileşiklerdir.Hem canlı vücudunda hem de cansız ortamda bulunurlar.Küçük
moleküllü olup,devamlı ve yeterince bulunması gerekir.Canlılar bu bileşiklere
gereksinim duyar.Besin olarak kullanılan inorganik maddeler “mineraller ve su”
sindirilemezler. Enerji vermezler.Bunlar düzenleyici maddelerdir.Karbon
elementine sahip olmayan tüm moleküller İnorganik Bileşikler olarak
adlandırılır.
1) SU
Dünya üzerindeki yaşamın tamamı suya bağlıdır.Tüm yaşayan dokuların
%70-90’ı sudur.Yaşamı karakterize eden tüm tepkimeler su içeren ortamlarda yer
alırlar.Su hayat için gerekli olan en önemli moleküldür.Bir insan,yiyeceksiz
haftalarca yaşayabilir.Ancak,susuz sadece birkaç gün yaşayabilir.Vücut için
gerekli olan su miktarı günlük çalışma durumumuza göre değişir.Günde
ort.1.5-2.5 lt su almamamız gerekir.Yaşa göre vücut ağırlığının %40-%75’i
sudur.Yaşlandıkça vücuttaki su oranı azalır.Bu su dışardan alındığı
gibi,vücutta ara ürün olarak oluşur. Canlı organizmanın büyük bir kısmı su
moleküllerinden oluşmuştur.Organizmaların yapısındaki su oranı %65-95
arasındadır.Bu oran,su bitkilerinde %98’e kadar yükselmektedir.Tohumlarda ise
su oranı %15’den %5’e düşer.Bütün hücreler bir sulu çözeltide bulunur.Her türlü
madde değişimin “doku sıvısı”denilen çözeltiyle sağlarlar.
• Su kimyasal tepkimelerde rol alan çok iyi bir çözücüdür.Bu sayede sindirime
büyük ölçüde yardımcı olur.Su molekülünün belirgin bir polaritesi ve hidrojen
bağı oluşturmak için büyük bir eğiliminin olması nedeniyle su,hem iyonik hem de
iyonik olmayan maddelere karşı çok iyi bir çözücüdür.
• Su pek çok organizmanın vücudunda taşıyıcı ortam olarak görev
yapar.Maddelerin vücutta bir bölgeden diğer bölgeye taşınması suyla
sağlanır.Ayrıca,su besin maddelerini kan plazması olarak taşır.
• Su, metabolizma olaylarını hızlandırır.Enzimler ancak sulu bir ortamda
çalışır.
• Idrardaki su boşaltıma,terleme olayı ile de dolaşıma yardımcıdır.Terleme
olayında vücut ısısının fazlası dışarıya suyla atılır.Böylece vücut ısısı
dengelenir.
• Su ,bitkilerde ‘fotosentez’ ana elemanı olarak bu canlılar için de çok büyük
önem taşır.
• Ayrıca su, absorbe ettiği fazla ısı ile Dünya’mızın çevresel ısısını
düzenler.Böylece hem çevresel ısı çok yükselmez ve saklandığı için ısı
kaybolmaz.
2) MİNERALLER
• Sindirilmeden direk olarak kana alınırlar.Enzimlerin yapısına
katılırlar.Vitaminlerle birlikte düzenleştirici olarak görev
yaparlar.Vücudumuzda Cl ,P, S ve N elementlerinin asit bileşikleriyle Na, K,
Ca, Mg, Fe, Mn ve Cu metallerinin baz özelliğindeki bileşiklerine
rastlanmaktadır.
• Mineraller hücrede protein,karbonhidrat,yağ gibi,organik maddelere bağlı
olarak bulundukları gibi hücrede tuz halinde de bulunabilirler.
• Minareller, vitamin-hormon-enzim v.b. moleküllerin yapısına katılır.70kg
ağırlığındaki bir insanda ortalama 3 kg mineral tuzları vardır.
• Organizmanın yapısında az da olsa minerallere ihtiyaç vardır.
Mineraller kanın kanın osmotik basıncının ayarlanmasında ,kas
kasılmasında,kanın pıhtılaşmasında, ve sinirlere uyarının iletilmesinde önemli
role sahiptir.
• Minareller bazı enzimlerin yapılarına katılarak katalizör görevi yapar.
• İdrar,ter ve dışkı ile dışarı atıldığından mineral içeren besinlerin düzenli
olarak vücüda alınması gereklidir.Yiyeceklerde bulunan ve mineral olarak
adlandırılan bütün maddeler aslında tuzdur.Yeterli mineral içermeyen besin
maddeleri ile beslenilirse,tuz atılması devam edeceğinden kas krampı gibi bazı
bozukluklar görülür.Sıcak ortamlara maruz kalan insanlar daha fazla
terledikleri için dışarıdan yeterince tuz almalıdır.
Sodyum ve klor bütün vücut sıvıları içinde iyon olarak bulunur.Ancak kan gibi
hücre dışı sıvılar içindeki bu iyonların miktarı daha fazladır.Sodyum ve klor
dokularda suyu tutarak vücudu su dengesini sağlar.Sodyum ve klor kas ve sinir
sistemi işlevleri için gereklidir.Ancak bazı böbrek hastalıklarında,yüksek
• tansiyonu olan insanlarda suyun az alınması gerekir.Çok küçük çocukların
böbrekleri fazla tuzu süzemediğinden fazla miktarda alınan tuzdan zarar
görürler.
• Sodyumla birlikte vücut sıvılarında bulunan ve hücrelerin çalışmasını kontrol
eden mineral potasyumdur. Vücutta hücre ara sıvısı ile hücre sıvısı arasında bir
sodyum,potasyum oranı vardır.Sodyum gibi potasyumun da büyük bir
kısmı,tüketilen besinlerden kolayca emilir.Fazlası böbreklerden atılır.İshal
gibi,su kaybının fazla olduğu durumlarda potasyum kaybı da fazla olur.
• Vücutta en bol bulunan mineral kalsiyumdur.Kalsiyumun büyük bir kısmı
fosforla birlikte kemiğin ve dişin yapısına katılır.Geri kalan kısmı kasların
kasılmasında ,sinirlerde,kanın pıhtılaşmasında ve bazı enzimlerin çalışmasında
görev yapar.Vücuda alınan kalsiyumun bir kısmı emilir.Emilmeyen kısmı dışkı ile
atılır.D vitamini kalsiyumun emilmesine etki eder.Vücuda fazla kalsiyum alınsa
bile D vitamini yetersiz olursa kalsiyum bağırsaklarda emilemez.Küçük
çocuklarda kalsiyum ve D vitamini yetersizliğine bağlı olarak’raşitizm’ denilen
hastalık görülür.Yetişkin insanlarda potasyum kaybı ile ‘osteomalazi’ denilen
kemik yumuşaması hastalığı ortaya çıkar.Vücutta en bol bulunan minerallarden
biri de fosfordur.Fosfor kalsiyumla birlikte kalsiyum fosfat şeklinde
kemiklerin ve dişin yapısına katılır.Fosfor ,nükleik asit,yağ,protein ve
karbonhidrat gibi moleküllerin yapısına da katılır.Vücudun yapısına katılan minerallerden
biri de demirdir.Vücudumuzdaki demirin yarıdan fazlası kana kırmızı rengini
veren hemoglobinin içinde bulunur.Demir aynı zamanda kas proteinleri
karaciğer,dalak ve kırmızı kemik iliğinde bulunur.Vücuda yeteri kadar demir
alınmamamsı yada vücuttan atılan demir miktarının alınandan fazla olması
durumunda demir yetersizliği başlar.Demir eksikliğinde,hemoglobin yapılamaz ve
‘kansızlık’(anemi) görülür.Demir bakımından zengin yiyeceklerle beslenmek
sureti ile kansızlık önlenir.İyot, tiroid bezi hormonu olan tiroksinin yapısına
katılır.Vücuda yeteri kadar iyot alınmazsa tiroid bezi iyi çalışamaz ve
tiroksin hormonunu az salgılar.Tiroksinin az salgılanması tiroid bezinin
büyümesine neden olur.Basit ‘guatr’ hastalığı denilen bu durum lahanayı çok
tüketen insanlarda,bulunan bir madde tiroid bezinde iyot bağlanma tepkimesini
engellemektedir.Sülfatlar kaslarda bulunur ve proteinlerin yapısına
katılır.Flüor dişlerin yapısına katılır.Flüorün azlığı dişlerin
çürümesine,fazlalığı dişlerin sararmasına yol açar.Bakır bazı enzimlerin
yapısına katılır.
Yani kısaca ;
• Vücut içindeki birçok enzimin ve hemoglobin gibi moleküllerin yapısını
oluştururlar.Bunlar,demir,fosfor gibi elementlerdir.
• Kemiklerin ve dişlerin normal olarak gelişmesini sağlarlar.Bunlar için gerekli
olan madensel maddeler, kalsiyum, fosfor,magnezyumdur.
• Vücut ve hücre sıvısının osmotik basıncını düzenlerler. Bunlardan hücre içi
sıvıda sodyum,klor,hücre dışı sıvıda potasyum,magnezyum,fosfor bulunur.
• Sinirsel uyarı iletiminde, kas kasılmasında ,Kanın pıhtılaşmasında rol
alırlar.
3) ASİT - BAZ - TUZLAR
a.) Asitler
Su içersinde çözündüğünde H+(hidrojen) iyonu veren bütün bileşikler
asit özelliğindedir.
Asitler turnusol kağıdının rengini maviden kırmızıya dönüştürür.
Asitlerin tatları ekşidir.Ama kuvvetli olanlar tadılamaz.Yapılarında karbon
içeren asitlerin çoğu organik asittir.
Laktik asit (CH3-CHOH-COOH) ; organik asite, hidroklorik asit(HCI)
ise inorganik asite örnek verilebilir.
Ayrıca asitler ayıraç olarak kullanılır.(=Nitrik asit protein ayıracı olarak
kullanılır.)
Protein + derişik nitrik asit(HNO3) >>>> ısı >>> sarı renk
oluşur
b.) Bazlar
Suda çözündüğü zaman hidroksil iyonu (OH-) veren bileşikler bazik
özellik gösterir.
Bazlar turnusol kağıdının rengini kırmızıdan maviye dönüştürür.
Yapılarında genellikle karbon,azot bulunduran bazlar organik
bazlardır.Metilamin (CH3NH2) organik baza;sodyum
hidroksit(NaOH),potasyum hidroksit (KOH) gibi bazlar ise inorganik bazlara
örnek verilebilir.
Tadları acıdır.
Ba(OH)2,KOH,Ca(OH)2,NaOH gibi bazlar solunum ve
fermantasyon deneylerinde CO2 tutucu özelliklerinden dolayı ayıraç olarak
kullanılır.Bunlar aynı zamanda nem tutucu olarak da kullanılır.
Asit – Baz Dengesi
Ortamın hidrojen iyon yoğunluğunun negatif (-) logaritması asitliğin ,hidroksil
iyon yoğunluğunun (-) logaritması ise bazikliğin derecesini verir. H+ iyonu
arttıkça ortam asidiktir ve pH 0 ile 7 arasında bir değer gösterir.OH- iyonu
arttıkça ortam baziktir ve pH 7 ile 14 arasında bir değer gösterir.H+ iyonu ve
OH- iyonları eşit miktarda ise ortam nötrdür ve pH’7 dir.
PH değeri organizma için çok önemlidir.Biyokimyasal tepkimelerin
gerçekleşebilmesi için pH’ın belirli bir düzeyde tutulması gerekir.pH’daki çok
az bir değişiklik bile biyokimyasal tepkimeleri olumsuz etkiler.Bu nedenle pH
değerinin sabit kalması gerekir.İnsan kanının pH’ı 7,4’e eşittir.İnsan kanının
p H’ı 7’ye düşerse ya da 7,8’in üstüne çıkarsa ölüm olayı meydana gelir.Bazı
bakteri ve mantarlar asidik ortamlarda yaşayabilir,fakat bazik ortamlarda
yaşayamazlar.
c.) Tuzlar
Asitlerle bazlar karıştığında asitin H+ iyonu ile bazın OH- iyonu
birleşir.Bu birleşim sırasında bir molekül su açığa çıkar ve tuz meydana gelir.
HCI + NaOH → H20+ NaCl
Hidroklorik asit + sodyum hidroksit(baz) → su + sodyum klorür (tuz)
ORGANİK BİLEŞİKLER
Organik bileşikler, genellikle canlıların yapısında bulunan ve hepsi mutlaka
karbon atomu taşıyan moleküller. Organik moleküllere örnek olarak proteinleri,
karbonhidratları, lipidleri ve nükleik asitleri verebiliriz. Ancak, burada bir
yanılgıya düşmeyelim, karbon içeren her bileşik organik olmak zorunda değil.
Örneğin, yapısında karbon içeren karbonat, bir inorganik molekül.
İnorganik bileşikler ise, sıklıkla karbon taşımayan moleküller. Bunlara örnek
olarak da, anyonlar veya katyonlar olarak sınıflandırılan çeşitli iyonik
bileşikler ile kovalent bileşikleri verebiliriz.
ORGANİK BİLEŞİKLER
Organik bileşikler:Yapısında C,O,H gibi temel elementleri içeren maddelere
denir.
Bunlar 3'e ayrılır:
*Karbonhidratlar
*Yağlar
*Proteinler
Ayrıca enzimler,vitaminler,hormonlarda birer organik bileşiktir.
Organik bileşiklerden en çok enerji vereni yağlar olmasına rağmen enerji elde
etmede 2. sırada kullanılırlar.Bunun nedeni yağların sindiriminin oldukça zor
olmasıdır.(hidrojenleri fazla olduğu için)
Organik bileşiklerin hücre içindeki sindirim sırası:
Karbonhidratlar>Yağlar>Proteinler
65 Kg.ağırlığındaki normal bir erkeğin vücudundaki organik maddeler
aşağıdaki gibidir:
MADDELER MİKTAR(Kgr) VÜCUT
AĞRLIĞINDAKİ %Sİ
SU 40,0 61,6
PROTEİN 11,5 17,7
YAĞ 9,0 13,8
MİNERALLER 4,0 6,1
KARBONHİDRAT 0,5 0,8
KARBONNHİDRATLAR
Karbon,hidrojen ve oksijenden oluşur.
*Enerji verici ve yapı malzemesi olarak kullanılırlar.
*Enerji üretmek için ilk sırada kullanılır.
1 gr karbonidrattan 4.1 kkalori enerji elde edilir.
Büyüklüklerine göre 3'e ayrılırlar:
*Monosakaritler
*Disakaritler
*Polisakaritler
NÜKLEİK
ASİTLER
•Bu moleküller ilk defa Friderich Miescher tarafından balık spermi ve
akyuvar çekirdeğinde tespit edilmiştir.En çok çekirdekte bulundukları için
nükleik asitler(çekirdek asitleri) diye isimlendirilmiştir.
•Asidik özelliğe sahiptirler.Hücre yönetiminden sorumludurlar.
•DNA ve RNA olmak üzere 2 tiptir.Bunlar hücrenin en büyük dev moleküllerdir.
•Nükleotitlerden oluşmuştur.Onun için DNA ve RNA birer polinükleotidtir.
•Bütün nükleotitlerde aynı fosforik asit (H3PO4) bulunur.
•Nükleotitlerin farklı yapıda olmasının sebebi yapısındaki şeker ve organik baz
moleküllerinin farklı olmasındandır.
•Nükleotitler birbirlerine şeker-fosfat bağlarıyla bağlanırlar.
•Nükleotitler taşıdığı baza göre,nükleik asitler ise taşıdığı şekere göre
isimlendirilir.
Organik ve İnorganik Bileşikler Arasındaki Farklar
|
|
1) Organik bileşikler
yanıcıdır.
|
1) İnorganikler yanıcı
değildir.
|
Organik bileşiklerin erime ve kaynama noktaları
genellikle düşüktür.
|
2) İnorganiklerin erime ve kaynama noktaları yüksektir.
|
3) Organik bileşikler suda çözünmez.
|
3) İnorganik bileşikler suda çözünür.
|
4) Organik bileşikler kovelent bağlıdır.
|
4) İnorganik bileşikler genellikle iyoniktir.
|
5) Organiik tepkimeler çok yavaş gerçekleşir.
|
5) İnorganik tepkimeler genellikle hızlı gerçekleşir.
|
6) Organik bileşiklerin kendine has bir kokusu vardır.
|
6) İnorganik bileşikler kokusuzdur.
|
7) Organik bileşiklerin sayısı çok fazladır.
|
7) İnorganik bileşikler ise daha azdır.
|
8) Organik bileşikler ısıya karşı dayanıksızdırlar.
|
8) İnorganik bileşikler ısıya dayanıklıdır.
|
9) Organik bileşiklerin tepkimeleri
karmaşıktır.
|
9) İnorganik bileşiklerin tepkimeleri daha basittir.
|
10) Organik bileşikelrin tepkimeleri düşük verimlidir.
|
10) İnorganik bileşiklerin tepkimeleri yüksek verimlidir.
|
bu biyoloji kimya degilllll !!!
YanıtlaSileveet bu kimya değil BİYOLOJİ :)
YanıtlaSilbu biyoloji kime yutturunuz lan
YanıtlaSilKimya proje veriyorlar bu konu hakkında
YanıtlaSilcanlarım biyoloji konusu diye yırtınıyorsunuz ama bileşiklerde flan soru çıkıyor bunlarla ilgili kimyada
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilolum bu kimya değil biyoloji anca adam kandırmaya çalışırsınız yapacağınız sayfanın
YanıtlaSilYani bunun kimya oldugunu anlayamayan insani anlayamiyom ya.Bunun neresi kimya degil biyoloji diye tutturmussunuz
YanıtlaSilLa ne kimya deil 10.sinif kimya 2.donem ilk konusu kapayin cenenizi bilmeden cahil cahil atmayin
YanıtlaSilHarika konuları işlediğiniz için çok teşekkür ederim...
YanıtlaSilOrganik ve İnorganik bileşikler tamamen bir kimya konusudur.
Konu içerisinde (C- O- H) bahsedilmektedir. Ayrıca Elementlerden bahsedilmektedir...
Ayrıca Kimya mühendisliğinde Organik Kimya ve İnorganik ( Anorganik ) kimya ayrı ayrı dersler halinde okutulmaktadır.
bu kimya 10. sınıf
YanıtlaSilBu kimya konusu ayriyaten de biyoloji ve kimya konularının harmanlanıp verilmesi hoşuma gitti. Kavradım konuyu ve 9. Sınıfı hatırladım. Cok teşekkürler yardımcı oldunuz 😁😊😊
YanıtlaSilBu biyoloji yaa kime yuttuyonuz gidin başkasına yutturun
YanıtlaSilBu biyoloji siz kendi derslerinizde mi bilmiyosunuz
YanıtlaSilKimya konuları biyololoji konularını da kapsadığı için bu konular bu yazılarda hiç de bişey yok ayrıca konular için de teşekkürler
YanıtlaSil