Sitemizi Facebook'ta Beğenmek İster misiniz?

1 Ağustos 2011 Pazartesi

Atatürk İlkeleri: Laiklik


Lâiklik, devlet düzeni ve hukuk kurallarının dinî görüşlerden ayrı tutulması, aklın ve bilimin esaslarına dayandırılmasıdır. Lâiklik aynı zamanda yurttaşların din, vicdan ve ibadet özgürlüğü demektir. Anayasa ile güvence altına alınan bu özgürlükler toplumsal barışın güvencesidir.
 
Lâiklik anlayışında din, devlet işlerine ve politikaya karıştırılmaz. Devlet yöneticileri de vatandaşın inancına karışamazlar, vatandaşlar tam bir inanç ve vicdan özgürlüğüne sahiptir.


Atatürk, “Medenî Bilgiler” kitabında vicdan özgürlüğü için şu tanımı yapmaktadır: “Vicdan özgürlüğü; her kişi, istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine özgü siyasî bir düşünceye sahip olmak, mensup olduğu dinin gereklerini yapmak veya yapmamak hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin düşüncesine ve vicdanına egemen olunamaz.” Bu sözlerden de anlaşılacağı gibi lâiklik, her türlü inanca saygı göstermektedir.
 
Atatürk’ün lâiklik anlayışına göre, din bir vicdan meselesidir. Herkes inancında tamamen özgürdür. Hiç kimse herhangi bir dini veya mezhebi kabul etmeye zorlanamaz. Bu konuda Atatürk şöyle demektedir: “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyoruz.”
 
İslâm dini; vicdan-hürriyetini, sevgi, barış ve kardeşliği emreder. Boş inançlara ve hurafelere karşıdır. Bu nedenle İslâm dini lâik düşünceye açıktır. Atatürk, İslâm dini hakkında şunları söylemiştir: “Hangi şey ki akla, mantığa, toplum çıkarına uygundur; biliniz ki o bizim dinimize de uygundur. Bir şey akıl ve mantıkla milletin çıkarına, İslâm’ın çıkarına uygunsa, kimseye sormayın. O şey dinîdir. Eğer bizim dinimiz akıl ve mantıklı uyuşmayan bir din olmasaydı en mükemmel din olmazdı, en son din olmazdı.”
 
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Atatürk’ün lâiklik ilkesi, aşama aşama yerleştirilmiş, öncelikle devlet yönetiminin lâikleşmesi yönünde adımlar atılmıştır. İlk önce, din ve devlet işleri birbirinden ayrılmış, bunun için devlet yönetimi millî egemenlik esasına dayandırılmıştır. Daha ilk Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılmasıyla millî egemenlik esasına dayalı bir yönetim oluşturulmuştur. Bunun için ilk anayasanın (20 Ocak 1921) birinci maddesinde egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu belirtilmiştir. Sonraki uygulamalarla eğitim, öğretim ve hukuk sistemi lâikleştirilirken, toplum hayatının lâikleşmesine de önem verilmiştir.
 
Lâiklik, din ve mezhep ayrımı yapmadığı için ülkemizde millî birliği sağlamada etkili olmuştur. Lâiklik devletin temeli olunca, akla ve bilime dayanan uygulamalarla kalkınmamız hızlanmış, öte yandan inanç hürriyetinin yerleşmesini sağlamıştır.
 
Atatürk, bilgisiz ve çıkarcı kişilerin dini yozlaştırmasına karşı çıkmış, bu tür kişilerin gerçek din düşüncesine zarar verdiğini belirtmiştir. Dolayısıyla lâiklik ilkesinin uygulamaya konulmasıyla, din istismarcılığının da önüne geçilmiştir. Atatürk, bilgisiz ve çıkarcı kimselerin milleti din adına sömürmelerine karşı olduğunu şu sözleriyle vurgulamıştır: “Bizi yanlış yola sevk eden kötü yaradılışlar, bilirsiniz ki çoğu zaman din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep dinî kural sözleriyle aldata gelmişlerdir.” Atatürk, İslâm dini ile ilgisi olmayan boş inanç ve bağnazlıklardan sıyrılmak için akla ve bilime dayalı bir gelişmeye yönelik olmak gerektiğini belirtmiştir.
Lâiklik, vatandaşların inançlarının en sağlam güvencesidir. Çünkü bu ilke gereğince inanç özgürlüğü, anayasa ile güvence altına alınmıştır. Herkes inancında ve ibadetinde serbesttir. Dinin devlet işlerine karıştırılmaması şartıyla tam bir din ve inanç özgürlüğü vardır. Bu bakımdan demokrasilerde düşünce ve inanç özgürlüğü ancak lâik ortamda gelişebilir. Lâiklikle, yönetim, eğitim, devlet ve toplum hayatı gelişebilir.

 
Lâiktik, Atatürk’ün cumhuriyetçilikle birlikte taviz verilmemesini ve her türlü tartışmanın dışında tutulmasını istediği bir ilkedir. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti, çağdaş ve ileri milletler düzeyine ancak, lâiklik ilkesine bağlı kalarak ulaşabilir.
 
Atatürk’ün lâiklik ilkesinin uygulamaya konulması, Türk milletine pek çok yarar sağlamıştır. Din ve vicdan hürriyeti, buna bağlı olarak sağlanan barış ve huzur ortamı bunların başında gelir. Ayrıca, çağdaşlaşma yolunu açması, millî birlik ve beraberliği güçlendirmesi, vatandaşların kanun önünde eşitliği öngörmesi de lâikliğin Türk toplumuna sağladığı önemli yararlar arasındadır.

Laiklik:
Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması devlet yönetiminde ve ve siyasette din kurallarına yer verilmemesidir. Devlet yönetiminde akıl ve bilim temel alınır.
 
Laiklik ilkesinde temel hedef, inanç özgürlüğünün sağlanmasıdır. Herkes istediği inanca sahip olabilir, ve bu inancının gereklerini yapabilir.
Şifreler: “
Din”, “Din Kuralları”, “İnanç Özgürlüğü”,

Anahtar Kelimeleri: Din ve Devlet işlerinin ayrılması, Akılcılık ve Bilimsellik, din ve vicdan özgürlüğü, çağdaşlaşma.
 
Aşamaları:
- Saltanatın ve Halifeliğin kaldırılması,

- Tevhid-i Tedrisat kanunu,

- Şeriye ve Evkaf vekaletinin kaldırılması,

- Tekke ve Zaviyelerin kapatılması,

- Medeni Kanunun kabulü,

- Anayasadan; “devletin dini İslâm dır” maddesinin çıkarılması,

- Laikliğin anayasaya girmesi.


Benzer Yazılar



2 yorum: