O kış ağam Oruç tamamen afiyet buldu. Evvel baharın havasıyla gönüller kaynayınca 8 pare tekneyle sefere çıktık. İspanya yakasına vardık. Endülüs sahillerine geldik. Endülüs’te Gırnata nam şehir İspanyol kafirinin eline yeni düşmüştü. Evvelce Müslüman beldesiydi. İspanyollar, Müslümanlar’a gayetle eziyet ve zulüm yaparlardı. Çok zalim kafirlerdi. Nice Müslüman yer altlarında mescitler yapıp ibadet ederdi. İspanyol kafiri bütün camileri yakıp yıkmıştı. Nerede Kur’an okuyan, oruç tutan, namaz kılan Müslüman görseler, evladıyla beraber işkenceye kor, diri diri yakarlardı. Nice tekne dolusu Müslüman’ı, kafir elinden kurtardık. Cezayir’e, Tunus’a getirdik.
Endülüs’ün El-Meriye limanı açıklarında iken, 7 parça kafir teknesi göründü. Birine yetişip aldık. Rüzgar muhalifti. Diğerleri kaçtı. Zaptettiğimiz gemi, bir Flandr gemisiydi, Hindistan’dan mal getiriyordu. Buradan Minorka adasına geldik. Bir koya girdik.
Tunus’tan hareketimizden 50-60 gün geçmişti. Minorka adasına çıktık. İçerilere girdik. 200 kadar pürsilah kafire rasladık. Pınar başında oturmuş, kuzu çevirir, bade içerlerdi. Çoğu kendinden geçmişti. 70-80 kafiri kılıçtan geçirdik. 5-6 sürü koyun aldık. Kafirlerin kumandanını karşıma getirdiler. Nereye gittiklerini sordum :
“Sinyor,” dedi; “sizin Minorka’da yattığınızı öğrendik. İspanya’dan üzerinize 10 kadırga gelir. Biz de kadırgalar gelip sizi basınca, karadan onlara yardım edecektik.”
Bunu öğrenince esirleri ikişer ikişer prangaya vurdurup gemilere dağıttım. Minorka’dan kalktık. Ceneviz yolunu tuttuk. 4 parça gemiye rasgeldik. Onları da aldık. Namımız bütün kafir illerine destan oldu.
Korsika seferinden sonra ağamla beraber Midilli adasına geldik. 7 pare teknemiz vardı. “Vatan sevgisi imandan gelir” diyen Arap atasözü doğruymuş. Sılamıza kavuşunca taze can bulduk. Bütün akraba ve dostlarımız geldiler. Hal, hatır sordular. Yedi gün, yedi gece kazanlar kaynatıp, adanın bütün fakirlerini doyurduk. Sünnetsiz çocukları sünnet ettirdik. Ersiz kızları evlendirdik. Gönüllerini şad etmek için, büyük düğünler yaptık. Yeni esvaplar kestirip bağışladık. Yetim ve öksüzleri ev ev aratıp buldurduk. Dul karıcıkları, hizmete gücü yetmeyen ihtiyarcıkları, sakatları ve hastaları sevindirdik. Herkesin hatırcığını okşadık. Gazi levendlerimizin kemerleri, sucuk gibi altın doluydu. Bir akçalık mala beş akça verip satın alırlardı. Ta ki adanın tüccarı kazanıp hayır dualar etsin. Midilli halkı, hakkımızda büyük ikram ve inayet gösterdi. Kucak kucak yemiş ve meyve taşıdı :
“Siz mücahid kişilersiniz, yeyiniz, sıhhatte olunuz,” diye yalvarırlardı.
DERYA AŞKIMIZ BÜTÜN AŞKLARDAN ÜSTÜNDÜ
Muradımız kışı adada geçirmekti. Bütün akrabamıza ganimet malından dağıttık. Ağamız İshak’a çok mal ve Venedik altını verdik. Mübarek duasını aldık. Yalnız Oruç’un kolcağızını şehit olmuş görünce çok üzüldü, mahzun oldu. Bir ara ağam Oruç, Midilli’de yerleşmek, evlenmek, çoluk çocuk sahibi olmak istedi. Fakat bu niyetinden tez vazgeçti. Çünkü cümle aşklarının başında derya aşkı gelirdi. Deryayı hiçbir nesneye değişmezdl.
Bir sabah dedi ki :
“Karındaşlarım, dün gece hayırlı bir rüya gördüm. Rodos’ta zindanda iken rüyama giren ve kurtulmamı müjdeleyen ak sakallı hoca, Ey Oruç, dedi; yüzünü batıya çevir. Cenab-ı Hak, sana batıda çok gazalar, büyük şan ve şerefler nasip kılmıştır!”
Midilli’ye çok tekneler gelirdi. Kaptanlar, küreğe koymak için esir ararlardı. Bir gün kaptanlara dedimki :
“Benim 827 adet fazla forsam vardır, size satayım.”
Bu suretle kafirleri Osmanlı tüccar kaptanlara sattım. Bazılarını 500 altına, bazılarını 300’e, bazılarını daha az akçeye verdim. Sattığım esirlerin vergisini ödedim. Liman reisinin hakkını gönderdim. İslam evkafına bağışta bulundum. Bu suretle aldığım akçanın yarısı gitti. Öbür yarısını ağam Oruç’la böluştük. Ancak para tutmasını sevmezdik. Cümle kazancımızı teknelerimizi daha iyi donatmak için harcadık. Gerisini levendlerimize bölüştürdük. Her levende 90 altın, reislere 195 altın düştü.
Levendler yemek, içmek için ceplerinden harcamazlardı. Her teknenin kazanı kaynardı. Haftada iki kere et verilirdi. Ancak levendler çok kere kendi ceplerinden yer, teknede pişen yemeğe iltifat etmezlerdi. Levendlere kış için sılalarına gitmeye izin verdim. Anadolu’nun ve Rumeli’nin yakın yerlerinde olanlar gittiler. Uzak sılası olanlar bizimle Midilli’de kışladılar. Bu kış içinde Midilli tersanesine üç gemi ısmarladım. Biri 25 oturak, diğer ikisi 24 oturak olacaktı. Bu suretle ol baharda 10 pare teknemiz oldu. Yeni teknelerden birine ben, diğerine ağam Oruç Reis bindi. Yeni gemilerimizi de Allah’ın inayetiyle gayetle güzel donattık. Bahar yaklaşırken Anadolu’dan ve Rumeli’nden şanımızı ve şöhretimizi işiten dilaver yiğitler fevc fevc Midilli’ye gelmeye başladılar. Levend yazılmak için rica ve niyaz ederlerdi. Gözümüzün tuttuğu denizci yiğitleri aldık. Ağamız İshak’ın elini öptük. Akraba ve ehibbamızla vedalaştık. Deryaya açtık. Mübarek bir mevsimdi.
“FAKiR FUKARA YOLUMUZU GÖZLÜYORDU”
Yolda 15-16 pare tekne ele geçirdik. İyi tekneleri beraberimize aldık. İyi olmayanları batırdık. Ele geçirdiğimiz gemilerden beşi buğday, ikisi zeytin yağı, biri fildişi yüklüydü. Diğerlerinde çeşitli mal ve eşya vardı. Hepsinden ceman 479 kadın ve sayısız erkek esir aldık. 17 pare gemiyle Tunus’un Halku’l-Vad limanına girdik. Midilli’den ayrıldığımız 29 gün olmuştu. Liman bizi seyretmek için gelen halkla dolmuştu. Toplarımızı ateşleyip halkı selamladık.
Tunus’ta halk bizi o kadar sevmiş ki, çoğu bir daha bu sulara gelmeyiz diye tasa çekerlerdi. Hele fakir fukara yolumuzu gözlüyor, geleceğimiz günleri sayıyordu. Buğdayı fakir ve muhtaçlara bedava dağıttık. Diğer ganimet malımızı sattık. Tunus Sultanı’nın da hissesini ayırıp yolladık. Sultan’ın hissesine 5000 Venedik duka altını, 2 bakire cariye, 4 Cenevizli oğlan düştü. Kızlar ve oğlanlar, 15-16’şar yaşlarında ve gayetle dilberdi. Parayla satsak çok büyük meblağ tutardı. Tunus Sultanı da bize ala donanmış atlar hediye etti. Ağam Oruç’la bu atlara binip saraya gittik Sultan bize :
“Memleketime şeref verdiniz,” dedi; “cenab-ı Hak iki cihanda yüzünü ak etsin! Siz benim beylerimsiniz.”
Huzurdarı çıkarken benim ve ağamın sırtına birer kürk giydirip taltif ettiler. Maiyetimizdeki levendlere de ihsanda bulundular.
Kışı Tunus’ta geçirdik. Bir yeni bahar daha geldi. 12 pare tekneyle mübarek bir saatte deryaya çıktık. Sicilya’da bir kaleyi bastık. 300’e yakın esir aldık. Teknelere pay edip küreğe koyduk. Deli Mehmed Reis, limanda yatan bir ticaret gemisini ele geçirdi. Tekne, ağzına kadar şeker yüklüydü. 650 çift sandık şeker saydık. Deli Mehmed Reis’i, bu malı Tunus’a götürmeye memur ettim. Ertesi gün kısmetimiz daha da açıldı. 4 pare tekne ele geçirdik ki, ikisi çuha yüklüydü. Biri seren direğiyle doluydu. Fransa’ya götürülüyordu. Dördüncü gemiden kurşun, barut ve gülle çıktı. Velhasıl dört parça da güzel ganimetti.
33 gün sonra Tunus’a döndük. O kadar çok çuha ele geçirmiştik ki, teknelerde ayak basar tahta zeminleri bile çuha döşedik. Her levendin payına 7,5 kantar şeker, 12 top çuha, 125 top kumaş düştü. Ele geçirdiğimiz seren direkleri, çok iyi keresteden yapılmıştı. En büyük teknelerde kullanılabilecek derecede sağlam ve uzundu. Bu seren direklerini Şevketlü Sultan Selim Han padişahımıza hediye göndermeye karar verdik. Direklerle beraber 200 de esir seçtik. Bunları Muhiddin Piri Reis, İstanbul’a, Sultan Selim Han’a götürecekti. Muhiddin Piri Reis, merhum Kemal Reis’in yeğeni idi. Zarif ve alim bir arkadaşımızdı. Padişah kapısında nasıl davranmak lazımdır, çok iyi bilirdi. Uğurlu bir saatte Piri Reis’i Tunus’tan İstanbul’a yola çıkardık.
“PADiŞAH DUASI ALDIK İKİ CİHANDA AZİZ OLDUK”
Muhiddin Piri Reis, 6 pare tekneyle Tunus’tan hareketinin yirmi birinci günü İstanbul’a vardı. Sarayburnu önünde demirledi. Toplarını ateşleyip hakanımız Sultan Selim Han’ı selamladı. Sultan Selim Han, Piri Reis’i huzuruna kabul etti. Benim yazdığım nameyi bizzat kendi okumak inayetinde bulundu. Ağam Oruç Reis’in ve benim gazalarımdan hoşnud oldu. Mübarek ellerini kaldırıp bize ve levendlerimize dualar eyledi :
“Hak Taala, dünya ve ahirette Oruç ve Hayreddin kullarımın yüzlerini ak eylesin,” dedi; “kılıçları keskin, düşmanları mahkur, denizde ve karada gazaları mansur olsun. Daima muzaffer olalar!”
Böylece padişah duası aldık. Artık sırtımız yere gelmezdi. İki cihanda aziz olmuştuk. Piri Reis yoldaşımız, hakanımızdan büyük iltifat gördü. On kese akça ihsan aldı. Sırtına hıl’at giydirildi. Selim Han, hediyelerimizi tenezzülen kabul etti ve teker teker bakmak suretiyle lütfunu esirgemedi. Hatta Piri Reis’in teknelerinin Yalı Köşkü’ne yanaşmasını irade buyurdu ki, şimdiye kadar hiçbir geminin saray sahiline yanaşmak haddi değildi. Piri Reis, hediyelerimizi 200 kafir esirinin sırtına yükletmiş ve iyi bir alay düzenlemişti. 200 levend de, sırmalı urbalar kuşanmış olarak sahile çıktılar, Hakanımıza gösteriş yaptılar. Selim Han, her levende ellişer altın ihsan etti. İstanbul’da kaldıkları müddetçe iaşe ve ibatelerinin miriden temin olunmasını buyurdu. Muhiddin Piri Reis için ayrı bir konak tahsis edildi.
Sultan Selim Han, teknelerin tersaneye çekilmesini irade buyurdu. Teknelerimiz burada yağlandı, eksikleri tamamlandı, gedikleri düzüldü, mühimmatı koşuldu. Ayrıca hakanımızın emriyle 27’şer oturak iki kadırga inşasına başlandı. Selim Han bu kadırgalardan birini bana, diğerini ağam Oruç Reis’e ihsan buyuracaktı. Kadırgaların kıçları altın yaldızla yaldızlandı. Güvertelerine mükemmel toplar kondu. Dökümhaneden çıkmış olan bu toplar pırıl pırıldı. Piri Reis, vezirleri de ziyaret etti. Hediyelerimizden peşkeşler sundu. Günlerden bir gün Sultan Selim Han Hazretleri, Piri Reis’i tekrar çağırdı. Huzuruna kabul buyurdu. İki elmas kabzalı kılıç verdi. Her biri birer Rum haracı ederdi. Ayrıca hıl’atlar, sorguçlar ihsan buyurdu:
“Baka Reis,” dedi; “verdiğim kadırgalardan birine Hayreddin Bey, öbürüne Oruç Bey binsin. Sorguçlarımdan birini Hayreddin Bey, öbürünü Oruç Bey sokunsun. Kılıçlarımdan birini Hayreddin Bey, öbürünü Oruç Bey kuşansın. Cümle peşkeşleri makbul-i hümayunum olmuştur. Böyle diyesin. Sizi Allah’a ısmarladım. Mansur ve muzaffer olasınız. Duam berekatı sizinle biledir. Her neye ki ihtiyacınız varsa, eşiğime arz edesiniz.”
Piri Reis yoldaşım, hakanımızın hatt-ı hümayunlarını aldı. Üç defa öpüp başına koydu. Yedi kere eğilip selam verdi. Selim Han’ın mübarek elini öptü. Veda eyledi. Cihan Hakanı’nın huzurundan kemal-i huzur ve rahat, ıkbal ve saadetle çıktı. Selim Han’ın bana ihsan buyurduğu kadırgaya bindi. Diğer kadırgaları peşine taktı. Sekiz pare tekneyle Sarayburnu’nda padişahı selamladı, Selim Han, Yalı Köşkü’nden gemilerimizi seyrediyordu. Cihanın taht şehri olan İstanbul’dan ayrıldı. Tunus’a doğru yola düştü.
Piri Reis, İstanbul’da iken ben ve ağam, 10 pare tekneyle denize açıldık. Niyetimiz Sebte Boğazı’na, Akdeniz’in ucuna gitmek, Endülüs’e uğramak, din kardeşlerimizden bir kısmını daha kurtarıp getirmekti. Ancak bu sırada Cezayir’in Becaye şehrinden elçiler geldi:
“İmdad olursa,” dediler; “siz gazi yiğitlerden olur. İspanyol kafirinin tasallutundan namaz kılamaz çocuklarımıza Kur’an talim edemez olduk. İşimiz inayetinize kalmıştır. Cenab-ı Hak, halasımızı size inayet buyurmuş, bizi size ısmarlamıştır. Teşrif edip beldemize gelin. Hemen bizi kafir zulmünden kurtarın.”
Tam Becaye üzerine hareket edecektik. Gördük ki Piri Reis sekiz pare kadırgayla Tunus sularına gelir. Hemen Piri Reis’i gemimize aldık. Heyecanla İstanbul ahvalini sorduk. Daha Piri Reis’in bindiği kadırgayı görünce aklım başımdan gideyazmıştı. O kadar güzel ve azametli tekneydi. Anladım ki padişah ihsanıdır. Gönlüm sürurla doldu. Şevketlü Selim Han’ın mübarek hatt-ı hümayunlanını okuyunca sürurum arttı. Gözlerim doldu. Hatt-ı hümayunu yedi defa öpüp başıma koydum. Cenab-ı Hakk’a şükürler ettim. Böyle kudretli bir hakanın kulu olduğumuz için hamd eyledim. Ağam Oruç, padişahın kendine ihsan ettiği kadırgayı görünce sevince gark oldu. Bu denlü azametli bir tekneye sahip olduğu için hünkarın şevketine dualar etti.
Sultan Selim Han, Tunus Sultanı’na da bir hatt-ı hümayun göndermişti. Hatt-ı hümayunu ben götürüp Sultan’a verdim. Sultan, Cihan Hakanı’nın fermanını yedi kere öpüp başına koyduktan sonra açtı, okudu. Padişahımız buyuruyordu ki :
“Sen ki Tunus Beyi’sin, bu ferman-ı hümayunum vasıl oldukta mucibince amel eyleyip zinhar hılafından hazer edesin. Kullarım Oruç ve Hayreddin Beyler’e her türlü yardımını esirgemeyesin.”
Bütün Tunus erkanı toplanmıştı. Sultan’ın huzurunda Piri Reis, Selim Han’ın kılıcını bana kuşattı, gönderdiği hıl’atı sırtıma geçirdi. Azim merasim oldu. Şeyhler dualar ettiler. Cihanın hakanı Selim Han’ın şevketini övdüler. Tunus Sultanı baktı ki, Cihan Hakanı bana ve ağama ettiği iltifatı şimdiye kadar en büyük hükümdarlara karşı bile esirgemiştir, bizlere karşı muamelesi değişti:
“Senin ve ağan Oruç’un yolu, kapdan-paşalık yoludur, dedi; mübarek ola!”
Bu andan itibaren hasedinden tezvire başladı. Gördü ki, artık kendi başımıza zavallı, himayesiz korsanlar değiliz. Cihan Hakanı’nın makbul kuluyuz. Bizden çekinmeye başladı. Devlet ve memleketini Selim Han hesabına elinden alırız diye korkardı.
“DÜŞMAN TEKNELERİNE SAVLET EYLEDİK”
Ertesi gün ben ve ağam Oruç Reis, padişah ihsanı olan yeni gemilerimize bindik. Yirmi yedişer oturak olan teknelerde on altışar top vardı. 12 pare gemiyle deryaya açıldık. Bir tekne ele geçirdik. İçinde 25 kafir vardı. Yağ ve bal mumu yüklüydü. Forsalar Endülüslü din kardeşlerimizden 40 kişiydi. Cümlesini halas eyledik. Deli Mehmed Reis’in gemisine doldurup Tunus’a gönderdik. Deli Mehmed’i gayetle severdim. Genç, korku bilmez bir yiğitti. 15-20 kafirle tek başına kalsa dövüşür ve galip çıkardı.
Bu minval üzere Cezayir ülkesinin Becaye limanına geldik. 2033 can levendimiz, on bir pare kadırgamız, yüz elli kadar topumuz, binlerce forsamız vardı. Becaye’nin kalesi, İspanyol kafirinin elindeydi. Cenge başladık. Cenk, üç buçuk saat sürdü. Kafirlerin çoğu öldü. Bu zaferimizi duyan 20000 Arap, Becaye’ye geldi. Bize yardıma çalışırlardı ama, cenk ahvalini iyi bilmezlerdi. Kalede kalan bir avuç kafir, bize 29 gün mukavemet etti. Şehri ele geçirmiştik. Muhasara toplarımız olmadığı için, kalede büyük gedik açamıyorduk. Minorka adasından üzerimize azim İspanyol kafiri geldiğini duyduk. Becaye’yi bırakıp Cicelli’ye çekildik. Ama Minorka’dan gelecek imdat kuvvetlerinin yolunu beklerdik. Nihayet derya ufkunda 10 pare büyük kadırga göründü. Ağzına kadar silah ve mühimmat yüklüydü. Becaye’yi kurtarmaya gelirlerdi. Ağam Oruç :
“Bu bize Allah nimetidir,” dedi.
Cümle levendler gülbank-ı Muhammedi çekip düşman teknelerine savlet eyledik. Büyük cenk oldu. 10 tekneyi de ele geçirdik. Kafirlerden sağ kalan 781’ini esir alıp forsaya çaktık.
3. BÖLÜMÜN SONU
0 yorum:
Yorum Gönder