HAYATI
Ziya Osman Saba; 30 Mart 1910’da İstanbul’da dünyaya geldi. Çocukluğu annesinin ailesine ait bir yalıda geçti. Üst düzey bir aileye mensuptu. Babası Binbaşı Osman Bey, Paris Askerî Ataşesi idi. Eski İstanbul hayatının zenginliğini ve kalabalık insanlarını bir arada toplayan yalıda, mutlu bir çocuklukla bütün eserlerinin malzemesini ve konularını bulan Ziya Osman, büyük acıları da tatmıştır.[1] Sekiz yaşında İspanyol nezlesinden kaybettiği annesi, hayatı boyunca hüzün duymasına ve bunu eserlerine yansıtmasına yol açtı.
Dokuz yaşında yatılı olarak kayıt edildiği Galatasaray Lisesi’nden 1931 yılında mezun oldu. Burada tanıştığı Yaşar Nabi vasıtasıyla Yedi Meşale grubuna katıldı, bir yıl sınıfta kalınca da Cahit Sıtkı ile sınıf arkadaşı oldu. 1931 yılında ailesinin tüm itirazlarına rağmen sinir hastası olan kuzeniyle evlendi. 12 yıl süren bu evlilik; mutsuz ve karamsar olmasına yol açtı, bu da şiirlerine yansıdı. Yüksek öğrenimini 1936’da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde tamamladı ve aynı yıl İstanbul’da askerliğini yaptı.
Hukuk eğitimi sırasında bir yandan da, Cumhuriyet Gazetesi muhasebe servisinde çalışan Ziya Osman Saba, çalışma hayatına 1938 yılında girdiği Emlak ve Eytam Bankası’nda uzun yıllar devam etti. 1943 yılında ilk eşinden ayrıldı. Ertesi yıl, çalıştığı bankada tanıştığı Rezzan Hanım ile evlenerek yavaş yavaş karamsarlığında kurtuldu. Bu evlilikten Orhan ve Osman adında iki oğlu oldu.
Ziya Osman Saba, bankası tarafından Ankara’ya tayin edilmesi üzerine bir süre bu kentte yaşadıysa da İstanbul özlemi nedeniyle 1945 yılında bankadaki görevinden ayrıldı. İstanbul'da Milli Eğitim Bakanlığı Basımevi'nde tashih şefi (düzeltmen) olarak çalıştı. Bu arada kayınpederinin Kadıköy Misakımillî Sokağı No. 37’deki evine yerleşti, tabiatı ve insanları sevmeye yöneldi.[2] 1950’de geçirdiği bir kalp krizi nedeniyle bu işi de bırakmak zorunda kalan Saba; yaşamının geri kalanında arkadaşı Yaşar Nabi’nin sahibi olduğu Varlık Yayınları’nın kitaplarını evinde basıma hazırlayarak geçimini sağladı. 29 Ocak 1957’de Kadıköy’deki evinde bir kalp krizi sonucu vefat eden şairin mezarı Eyüp Sultan’daki aile mezarlığına defnedilmiştir ancak mezarı bugün kayıptır.
SANATI
Ziya Osman Saba’nın ilk sanat çalışmaları, annesinin ölümü üzerine yazdığı nesirlerle başlar. Bunları ve Galatasaray’ın sıralarında yazdığı öteki yazılarını “Hissiyatlarım” başlıklı bir defterde toplar, sonra hepsini romanlara özenerek yakar.[3] Kendi deyimiyle “Bir şair olmayı en güç, en erişilmez bir şey olarak” düşünmüştür.[4] İlk şiirini 1927’de lise öğrencisi iken Servet-i Fünûn’da “Ziya” imzasıyla yazmıştır.
1928’de altı arkadaşıyla birlikte (Yaşar Nabi, Sabri Esat, Cevdet Kudret, Vasfi Mahir, Muammer Lütfi, Kenan Hulusi) Yedi Meşale adlı ortak kitap yayınladılar. Ziya Osman, kitabın başarısı üzerine Yusuf Ziya’nın desteğiyle çıkarılan ve yayımı sekiz ay süren “Meşale” ismindeki derginin kurucu yazarları arasında yer aldı. Ömrü boyunca topluluğun şiir anlayışına bağlı kalan tek Yedi Meşale’ci oldu. Oldukça meşhur şairlerle birlikte dergi çıkarması onu genç yaşta sanat dünyasına soktu. Derginin kapanmasından sonra şiirlerini Milliyet ve İçtihat’ta yayımlattı. Çünkü bu gazetelerin kültür sayfaları Yedi Meşalecilerin kontrolü altındaydı. Sanata olan bu hevesi, lisede sınıfta kalmasına yol açtı. Fakat bu da onun Cahit Sıtkı ile tanışmasına vesile oldu. İkisi arasında kurulan dostluk belki de edebiyat dünyasının en yakınlarından oldu. Birbirlerine yazdıkları mektuplar daha sonra kitaplaştırıldı. Varlık Dergisi’nin kurulmasından sonra ise metinlerini orada yayımlatmaya başladı. Kendine özgü şiirleriyle, dikkati çeken şairler arasına girer.
Önceleri hece vezni kullanan Ziya Osman, Servet-i Fünun şairlerinin etkisiyle bol sıfatlı, tasvire ağırlık veren şiirler yazdı. Bu şiirlerde ölüm, tabut, mezar, cenaze, yarasa, karga, zindan, yorgunluk ve karanlık gibi kelimeler yanında, az da olsa sessizlik, güvercin, kurban, yağmur, bahar ve deniz gibi kelimeler yer alır. Ama çoğu şiirinde yoğun bir karamsarlık vardır. Bunun nedeni başından geçen acı olaylar olarak görülse de, o dönemin etkili şairlerinin de bunda payı vardır. Devrin bütün şairlerini etkileyen Necip Fazıl’dan çok etkilenen Ziya Osman, şairin Ben ve Ötesi şiir kitabını Türk şiirinin en büyük kitabı olarak niteler.
İlk dönemlerde Servet-i Fünun anlayışını, sonra da ikinci hece neslinin dil ve üslubunu kendisine yakın bulan şair, 1940’tan sonra yazdığı şiirlerde kendine has bir atmosfer kurma çabasına girmiştir.
Sıkıntılı dönemlerinde Yunus Emre gibi ölüme sığınarak, ahrete göçmüş sevdiklerine kavuşmayı istemiş, mutlu günlerinde de bulduklarıyla yetinmenin dünyalara değer bir zenginlik olduğunu söylemiştir. Şiirlerinde çatışmadan çok iç dünyasını yansıtma çabası görülür. O yüzden de yaşadığı dönemde görülen bütün şiir tekniklerini kullanmış, “sonnet”ten koşmaya, serbest vezinden mesnevî türü kafiyelenişe kadar bütün şiir şekillerini kullanmakta tereddüt etmemiştir.
Mümin, mütevekkil ve mütevazı kişiliği, azla yetinmeyi ve dünya hırslarından uzak, orta halli insanın İstanbul kültürünü devam ettirme çabasını ortaya koyan şiirleriyle, Ziya Osman Saba’nın bir derviş kimliği ortaya koyduğu söylenegelmiştir. Bu bakımdan onu tasavvufî şiirimizin edebiyatın bir devamı gibi görenler de vardır.[5] Fakat Ziya Osman bir sufi değildir. O daha çok yaşanmasından çok da büyük hazlar duyulmayan bir dünyadan bir şekilde kurtulup yaratıcıya kavuşmanın vereceği dinginlik ve huzuru dillendirir. Metafizik kaygıları yok değildir, fakat inanç o kaygıları bertaraf eder.[6]
Sanat hayatının ilk devresinde olduğu gibi son devresinde de Ziya Osman Saba’nın kırıcı eleştiriler yazdığı, polemiklere girdiği görülmemiştir. O, daha çok beğendiği şeyleri veya bir eserin olumlu yanlarını anlatmayı tercih etmiş, tenkidini çoğu zaman susarak veya daha az önemli bulduğunu söyleyerek ifade etmeye çalışmıştır.
Eski İstanbul hayatını, çocukluğundan başlayarak ilk gençlik yıllarına ve ikinci evliliğine kadar geçirdiği değişimleri, okuduğu kitaplardan gezdiği semtlere, okul arkadaşlarından hatırası olan elbise ve vapurlara kadar hayatına karışan her şeyi hikâyelerinde bulmak mümkündür. Kendisi bu hikâyelerini “Nesir veya hikâyemsi yazılar” olarak niteler.
Otuz yıllık sanat hayatında, üç şiir ve iki hikâye kitabı hazırlayan şair; şiir ve yazılarının dökümünü sıralarsak, şöyle bir toplam çıkar: 168 şiir, 15 hikâye ve 35 yazı. Bunlara, onunla yapılmış 11 anket ve mülâkatı da ilave edersek, Ziya Osman Saba ile ilgili bütün metinler belirtilmiş olur.
ESERLERİ
Ziya Osman Saba’nın sağlığında yayınlanmış, biri yedi arkadaşıyla ortak, dört kitabı vardır. İkisi de öldükten sonra kitaplaştı. Bunlardan tek tek bahsedecek olursak, şöyledir.
1.Yedi Meşale, 1928. Eski harflerle yayınlanan bu kitapta, Ziya Osman’ın Galatasaray öğrencisi iken yazdığı şiirler yer almaktadır. Sabri Esat, Cevdet Kudret, Yaşar Nabi, Vasfi Mahir, Muammer Lütfü ve Kenan Hulusi ile birlikte çıkardığı kitap, Mart 1928 tarihinde Servet-i Fünun’da takdim edilmiştir.
2.Sebil ve Güvercinler, 1943. Şairin ilk eşinden ayrıldığı yıl, askere gitmeden önce yayınladığı bu kitapta, o güne kadar yazdığı ve yayınladığı şiirlerden yapılmış bir seçme yer almaktadır. 66 altı şiirden oluşan bu kitap, 500 adet basılmıştır ve masrafını şair karşılamıştır. Buradaki şiirlerin bir kısmı daha sonraki kitabında yer almıştır.
3.Geçen Zaman, 1947. Varlık Yayınevi tarafından yayınlanan bu kitapta, çoğunluğu hece vezni ile yazılmış şiirleri yer almıştır. Daha sonraki baskıları, 1957, 1961 ve 1974. Bütün baskıları Varlık Yayınları’nda çıkmış ve son baskısı Nefes Almak’la birleştirilerek yayınlanmıştır.
4.Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, 1952. Kitabın adını taşıyan ilk hikâyeden sonra, Babamın Elbisesi, Bıraktığım İstanbul, Bebek, Okumak, O Sokak, Neveser, Bir Kurban Bayramı Hikâyesi ve O Mahalle adını taşıyan dokuz hikâye yer alır. Tümü de 1944-1950 yıllarında, ikinci evliliğinden sonraki dönemlerdeki “Masabaşı Mesaisi”ne başlayabildiği dönemde yazılıp yayınlanmıştır. İkinci baskı, 1962.
5.Nefes Almak, 1957. Şairin hazırladığı dosya, ölümünden sonra eşi tarafından vasiyetine uyularak Varlık Yayınevi’ne verilmiş ve bu yayınevince basılmıştır. İkinci baskısı 1962’de yapılan kitapta serbest şiirler çoğunluktadır. Üçüncü baskı, “Bütün Şiirleri:1928-1957” alt başlığıyla ve Geçen Zaman’la birleştirilerek yayınlanmıştır. Burada, her şiirin hangi yıl yazıldığı da belirtilmiştir.
6.Değişen İstanbul, 1959. Öteki kitapları gibi Varlık Yayınevi tarafından, şairin ölümünden sonra yayınlanan ve arkasına, hakkında yazılanlardan bir kısmının derlendiği bu kitapta da altı hikâyesi vardır: Ev, Misafirlikler, Yaz Gezintileri, Kış Gezintileri, O Sınıf, O Banka. Hepsi de 1954-1957 tarihleri arasında yazılmıştır.
HAKKINDA SÖYLENENLER[7]
Abdülhak Şinasi HİSAR:
“Ziya Osman Saba bir çocukluk zamanı şairidir. Şiirleri çocukluk hatıralarına bağlı ve bunun için şiirlerinin çoğu çocuksu hislerle kalıyor. Ekserisi de birer his ve hatıra itirafları sayılabilir. Kendisi için çocukluk bir arz-ı mevuttur. O, her saniyesinde bir çocukluk mazisini duyar.”
“Kendisinin bilinmiş hiçbir kusuru yoktur. Ancak duyguları itibariyle bu kadar iyi olan kalbi, tahammülü zayıf ve hasta bir kalpti…”
Yaşar Nabi NAYIR:
“O bir iyilik meleği halinde, yalnız en küçüğümüz oldu için değil, tabiatı icabı da biraz kenarda kalmaya, biraz küçümsenmeye mahkum, ama hepimizin saygısını kazanmış bir insandı Hiçbir önemli noktayı kaçırmayan, çocukluğa doğru uzaklaştıkça zenginleşen bir hafızası vardı.”
“Kendisini daima ölüm ve Tanrı karşısında hissettiği için benliğinde gururu ve gösterişi yenen, tevazuu en yüksek rütbe sayan Saba, küçük insanlarla Yunus arasında bir münasebet bulur.”
Haldun TANER:
“Başka bir alemin insanı olmasına, yanlışlıkla aramıza inmiş bulunmasına rağmen bunu bir gün bozuntuya vermedi. Küçüklüklerimizi, hamlıklarımızı, bir kelime insanlıklarımızı bir gün olsun yüzlemedi. Bize, üstten bakmak şöyle dursun, inciniriz diye kenardan bile bakmadı. Sanki bizdenmiş gibi aramıza karıştı. Mükemmel insan bakımından zaten çok fakir olan dünyamızdan şimdi Ziya Osman da eksilmiş bulunuyor. Asıl acınacak bizleriz.”
Behçet NECATİGİL:
“Ziya Osman 31 Ocak’ta toprağa verildi. Hayatla ölümü iç içe yaşamış beyaz şiirler şairi, özlediği yerde özlediği eve göçtü. Kar yağıyordu, temiz-beyaz. Hayatı beyaz, ümitleri beyaz, imanı beyaz aziz şair için, böyle dini bir günde, bir kandil gününde, karların altına anneciğinin yanına gömülmek; ömrü boyu özlediği en Tanrısal saadetti herhalde. Tanrı’dan bunu istemişti, bu oldu.”
Ahmet KABAKLI:
“Saba; temiz, efendi kişiliğini şiirlerine de yansıtmış bir şairdir. İddiasız, duru, içli bir Türkçe ile küçük insanların hayatlarını, dertlerini, umutlarını ve en çok ev, aile çevrelerini işlemiştir.”
Cemal SÜREYA:
“Hep beyazı söyledi, Ziya Osman Saba. Hiç terlemedi şiirinde. Daha doğrusu yalnız alnı terledi. O da utangaçlığından belki. Alnını silmek için beyaz bir mendil taşıdı elinde. Vazgeçişten serinlikler çıkardı. Yetinmeyi bir mutluluğa dönüştürmek istedi.”
Oktay AKBAL:
“Hayatımızın bin bir unutulmuş teferruatını veren bir şair.”
Muzaffer HACIHASANOĞLU:
“İdealist, toplumcu, falan filan değildi; düşünürdü, sanatkârdı, ‘sanat toplum içinmiş, sanat sanat içinmiş’ kavgalarının dışında insanca duyguları en iyi dile getirmesini bilmişti.”[8]
SEÇME ŞİİRLERİ
| |
Ahret
|
Her Akşamki Yolumda
|
Akşam
|
İmkânsız Tesadüfler
|
Artık Yaşamak İçin
|
İyilik
|
Baharı Beklerken Yazılmış Şiir
|
İstanbul
|
Ben De
|
Kurban
|
Beyaz
|
Kuyular
|
Misakımillî Sokağı No. 37
| |
Bilemiyorum
|
Nasıl
|
Bir Oda, Bir Saat Sesi
|
Nasıl Anlamazsın
|
Bir Ölünün Arkasından
|
Ne Oldu
|
Bir Sokakta Giderken
|
Nefes Almak
|
Bir Yer Düşünüyorum
|
Nişanlılık
|
Bu Rüzgâr
|
Orda Da Geçiyor Günler
|
Bu Vakitsiz Giden Yaz
|
Ölüler
|
Bütün Saadetler Mümkündür
|
Patik Yap Kunduracı
|
Cümlemiz
|
Rabbim, Nihayet Sana
|
Çocukluğum
|
Sebil ve Güvercinler
|
Düşümde
|
Sessizlik
|
Geç Kaldık
|
Sevgiler
|
Geçen Zaman
|
Sizleri Görüyorum
|
Günlerimiz Olacak
|
Yağmurlu Bir Günde
|
Güz
|
Yeryüzünde
|
Her Sabah Uyanınca
|
Yetişir
|
KAYNAKÇA
- Miyasoğlu, Mustafa, Ziya Osman Saba, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1987
- Miyasoğlu, Mustafa, Vakit Gazetesi, 20 Nisan 2004
- Özkan, Abdullah ve Durbaş, Refik, Cumhuriyetten Günümüze Türk Şiiri Antolojisi I. Cilt, Boyut Dosya Yayınları, İstanbul, 1999
- Bezirci, Asım ve Özer, Kemal, Dünden Bugüne Türk Şiiri Cilt III Yeni Şiir 1900-1940, Evrensel Basım Yayın, İstanbul, Mayıs 2003
- Kolcu, Ali İhsan, Modern Türk Şiiri I. Şiir Tahlilleri, Salkımsöğüt Yayınevi, Konya, 2007
- Banarlı, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı,
[1] Mustafa Miyasoğlu, Ziya Osman Saba, Ankara, 1987, s.1
[2] Mustafa Miyasoğlu, a.g.e, s.2
[3] Mustafa Miyasoğlu, a.g.e., s.3
[4] Varlık, 1 Kasım 1951, s.376
[5] Mustafa Miyasoğlu, a.g.e., s.5
[6] Ali İhsan Kolcu, Modern Türk Şiiri I. Şiir Tahlilleri, Konya, 2007, s.254
[7] Mustafa Miyasoğlu, a.g.e., s.16-27
0 yorum:
Yorum Gönder